GEOMETRİK ŞEKİLLERİ MİMARİDE YORUMLAYAN SİMETRİ USTASI
MARIO BOTTA
Mimari görüşünde Le Corbusier ve Louis Kahn gibi 1920’lerin modernizm gurularının etkileri bulunan İtalyan asıllı Philip Jodidio Mario Botta, İsviçre’nin Mendrisio şehrinde 1943 yılında doğmuştur. İsviçre, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Japonya ve ABD gibi dünyanın birçok ülkesinde projeleri bulunan, ayrıca endüstri tasarımı konusunda da başarılı çalışmalar yapmış olan Botta, geç 20. yüzyıl mimarlığının önemli isimlerindendir. Mario Botta halen Lozan’da bulunan Ecole Polytechnic Federale’nin yanında kuzey ve güney Amerika’daki çeşitli mimarlık okullarında eğitmenlik yapmaktadır.
Mimarlık öğrenimine daha 15 yaşındayken, mimarlığı kadar yazdığı yazılar ve araştırmalarla da “Ticino Okulu’nu etkileyen Tita Carloni’nin yanında başlamış ve burada yerel geleneklerin yorumlanarak günümüz mimarlığına aktarılması gerektiğini öğrenmiştir. 1961-1964 arasında Milano Sanat Okulu’nda 1964-1969 arasında da Venedik Üniversitesi Mimarlık Enstitüsü’nde öğrenim gören Bota burada SCARPA’nın öğrencisi olmuş ayrıca LE CORBUSIER ve KAHN’ın da projelerinde çalışmıştır. Botta’nın mimarlığında gerek binanın araziyle olan ilişkisi gerek ışık ve cephe anlayışı konusunda Kahn ve dolaylı olarak da 20. yüzyılın ünlü Alman düşünürü Martin Heidegger’in etkisi görünebilir. Ticino Okula’nu yaratan Carloni, Aurelio Galfetti, Luigi Snozi, Campi, Livio Vacchini, Hurziker gibi mimarlarla birlikte çalışarak oluşturdukları etkileşim ortamı da Botta’nın mimarlığını biçimlendiren başka bir etmen olmuştur. Dönemin ünlü mimarlarının tüm tasarımlarını takip ederek kendine has bir stil yaratmayı başarmıştır. İlk dönemlerde etkisi altında kaldığı mimarların çizgilerini taklit eden Botta var olan çevre ile yapının kuracağı birlikteliğe dikkat ederek kendini soyutlamıştır. Felsefe olarak ‘arazi üzerine inşa etmek değil araziyi inşa etmek’ yorumunu mimarlık hayatı boyunca edinmiştir.
Botta, etkisi ve önemi hala devam eden bir mimar olarak klasiğin en önemli mimari öğesi olan simetrinin yüzyılımızdaki kayda değer tasarımcısı olmakla beraber bir o kadar da içinde bulunduğu yüzyıla has çizgideki en etkili örneklerini vermesini becermiştir.
Botta mimarlığı, varolan bir dengeyi yorumlayıp yeni bir denge yaratmak olarak tanımlamaktadır. Ona göre mimar bir nesneyi değil, bir nesneyle çevre arasındaki ilişkiyi yaratır. Tasarımlarında araziyle ilişkili yapılar şekillendirmeyi amaçlayan Botta için, bu nedenle ‘Arazinin üstünde inşa etmek’ değil, ‘araziyi inşa etmek” söz konusudur. Zengin iç mekanları, ışık ve cephe anlayışıyla da dikkat çeken mimarın sık sık tekrarladığı gibi; ‘yapı bir bütündür, iç mekanın ve üstüne giydirilmiş bir cephenin toplamı değildir’. Yapılarında modernizmin güçlü ve saf geometrisiyle, post-modernizmin gösterişli ifadelerini birleştiren Botta, “Açılı budanmış silindir” formunu ise neredeyse bir imza olarak kullanmaktadır. 1994 yılında tamamlanan San Francisco Museum of Modern Arts/ Modern Sanat Müzesi binasının tuğla giydirilmiş kesintisiz dış kabuğunun tam ortasında bulunan devasa form, tüm binaya gün ışığının girmesini sağlamaktadır.
Botta, aynı silindir formu 2000 yılında Alessi markası için tasarladığı karaflarda da kullanmıştır. Uzun (15x9x29h) ve kısa 815x9x23,5h) alternatifleri bulunan “Tua & Mia” karaflar parlak yüzeyli paslanmaz çelikten üretilmektedir.
Botta’nın mimarisinde; daire, üçgen, dikdörtgen, dörtgen, yamuk ve iç içe geçmiş bulunan birçok geometrik şeklin başarıyla yorumlandığını görmekteyiz. Geleneksel çizgiyi değişik varyasyonlarla günümüze en iyi şekilde yansıtmasındaki sebeplerden bir tanesi, çok fazla pratik yapması, tasarlamaktan yorulmaması ve ikinci sebep olarak ise gençlik dönemlerinde kendisinin yetişmesine katkıda bulunan 20. yüzyıl için en fazla önemli mimarlarının oluşudur. Mario Botta biraz sözdür, biraz anlamdır, biraz fonksiyondur, biraz geçmiştir, biraz gelecektir ve biraz da hiç kimse veya hiç bir şeyin karşısındaki her şey olmaktır.
Diriliş Katedrali (Evry Katedrali)/ Fransa
Gaudi’nin taşlara yaptığını, Botta modern malzemeyle inşa ettiği binanın cephesine aynısını yapar. Bir farkla ki Gaudi taşardan heykel oluştururken Botta modern malzemelerle oluşturulan cepheye geometrik desenler işler ve onu güzelleştirir. Evry Katedrali’nde cephenin uzaktan görünüşü, “bütün yabancılar birbirlerine benzerler” ilkesi gereği farklılığı belirgin olanın ötesine bir yere sürükler. Bununla birlikte aynı malzemenin nispeten küçük parçalar halinde modüler olarak sürekliliği görsel algıda tüketilmeyi epey uzak bir coğrafyaya sürgün etmekle beraber şekillerin bir uyum içinde var olabileceğini olanca gücüyle imler. Botta, Evry Katedrali’nde simetri ile simetri olmayanın biraradalığını birbirine ahenkle bakan tuğlaların oluşturduğu yüzeylerde ince bir nakış edasında yansıtır. Ve dairesel bir formu düşey eksende yürüterek silindirik bir gövde oluşturup bu gövdenin bitişini ise yatay eksene diyagonal bir çizgi ile keserek farklı bir görselliğe adım atar. Bu silindirik bloğun üzerine adeta bir nizamın süreği olmuşçasına doğayı ağaç olarak yeşilin bir temsilcisi edasıyla ekler. Katedralin inşaatı üç yıl sürmüş olup 1995 yılında halka açılmıştır. Binanın ana gövdesi olan silindirik bloğun çapı 29 metre, yüksekliği ise 34 metre olarak ölçülmüştür. Bu binanın yapımında 800.000 adet tuğla kullanılmıştır. Fransa’nın en önemli modern katedrallerinden biridir. Doğayla iyi geçinme peşinde olan bu yapının üzerinde yer alan ağaçların limon ağacı olması görsel etkiyi artıracak önemli unsurlardan biridir.
San Francisco Modern Sanatlar Müzesi/ ABD
San Francisco Modern Sanatlar Müzesi binası kadim olanla modern olanı adeta cem eden bir görünüme sahiptir. Bina bizi görsel etki açısından kadim Mısır’a kadar götürür ve sfenkslerin önüne diker. Adeta yatay eksende yere yayılan bir etkiye sahip olan Güzel Sanatlar Binası, yarışma ile kazanılmış bir projenin ete kemiğe bürünmüş hali olarak ABD’nin ikinci büyük güzel sanatlar müzesi olarak varlığını sürdürmektedir. Tam anlamıyla dikey bir çizgi ekseninde simetri oluşturan binanın ana gövdesindeki yüzeylerin ışık gölge oyunuyla bezeli bir şekilde almaşık bir yapıya sahip olduğunu görürüz. Bununla birlikte ana çekirdekte kalan Botta mimarisine has silindirik gövdenin de kahverengi ve beyaz almaşık görsel etkiye sahip olduğu görülmektedir. Binanın ana cephesini düşey eksende ortadan ikiye bölerseniz en azından dış görünüş açısından iki adet birbirine benzeyen bina bulursunuz. Bu düşey orta çizgi adeta sfenksin yüzünün yer aldığı merkezi alan olarak en dikkat çeken görselliğe sahiptir. Ana gövdede ışık alabilecek herhangi bir pencere veya cam yoktur. Bununla birlikte binanın kademeli olarak katlarının üzerinde bulunan teras diyebileceğimiz çatı katlarından cam fenerlerle tavandan ışık alınır ve aydınlanma bu şekilde sağlanır. Merkezdeki silindirik gövdede ise çelik konstrüksiyon ile elde edilen ızgaranın arasına yerleştirilen camlardan yatay çizgiye diyagonal bir durumda elde edilir. Bina yerinde mevcut olan diğer büyük binaların arasında yer almış olmasına rağmen oldukça yüksek bir görsel etkiye sahiptir. Bina beş katlı bir yapı olup müze olarak kullanılmakla birlikte içinde doğa etkisi oluşturacak ağaçlar da bulunmaktadır.
Watari Modern Sanatlar Müzesi/ Japonya
Bu bina Botta’nın Uzak Doğu ile kurmuş olduğu ilişkide önemli bir ayak olarak belirginleşmektedir. Eski dünyanın en önemli müzelerinden biri olmakla beraber klasik Botta çizgilerini bünyesinde barındırır. Botta bu müze binasında da yine ve düşey eksende ortadan ayrılmış bir simetriyi olanca heybetiyle gözler önüne serer. Binada gri ve beyazdan oluşan bir almaşık göze çarpar. Görsel etkiyi koyulaştıran bu almaşık düşey olarak ikiye bölünmüş bir yüzey olarak birbirini karşılar. Bununla birlikte bölünmüş bu iki parçanın arasından pencerelerle ışık alınır ve bina bu şekilde aydınlatılır. Bahsi geçen bu müze binası 1990 yılında bitirilerek hizmete açılmış olup çocuklar için bir eğitim öğretim binası olarak da işlev görmektedir. Müzenin aynı zamanda genç sanatçılar için bir sergi solonu olduğu da unutulmamalı. Botta bu müze binasının ön cephesi esas alındığında, binanın sol tarafta kalan kısmında binaya uyumlu bir şekilde aynı almaşık düzene sahip bina ana gövdesine bağlı ve yapı bütünlüğü içinde, aynı boyda, aynı özelliklerde bir ek blok tasarlamıştır. Bu bina bulunduğu yer itibarıyla oldukça çarpıcı bir görselliğe sahiptir.
Ransila I.S.A İş Merkezi/ Rugano
Rugano’daki Ransila I.S.A İş Merkezi (1981-1985) ,Messagno’daki Robbiani Evi (1979-1981), Stabio’daki yuvarlık planlı ev (1980-1982, Casa Rotorda)’de görüldüğü gibi Botta, yapılarında genellikle küp, silindir gibi kapalı geometrik biçimlerin içini oyarak yola çıkmıştır. Bir kutunun içini oyarken yarattığı galeriler, balkonlar, yarı açık teraslar onun sürekli üçüncü boyuttaki oymalarla biçimlenen iç mekanları zenginleştirir. Gene kutuyu oyarken yarattığı yarı açıklık, hem sonradan tasarlanmayan, binanın kendisinden çıkan cepheyi oluşturur, hem de iç mekanda çok önem verdiği doğal ışığın kaynağı olur.