dfot

 

Hale Soygazi ve Murat Belge çiftinin Gümüşsuyu’ndaki evlerindeyiz Kasım sayımızda. Her köşesinden; kültürel bir zenginliğin, göze sokmaya çalışılmayan bir estetik yaklaşımın , geçmişe duyulan saygının, sanatsal farkındalığın taştığı sakin bir apartman dairesi burası.

 

Çift, yaklaşık 13 yıldır  evli ve bu evde yaşıyor. Daha önce yakın bir arkadaşlarına ait bu daire onlar çıktıklarında ise bu eve taşınma konusunda hiç  bir tereddüt yaşamamışlar. Ev sahibemiz Hale hanım özellikle taşınma kararlarında şehrin merkezinde olmalarına rağmen evin kendisine ait bir bahçe ve balkonunun olmasının çok etkili olduğunu belirtiyor.

 

Daire bir giriş dubleksi; yaklaşık 230m2  genişliğinde. Üst katta küçük bir çalışma odası, misafir tuvaleti ve salon, alt katta ise Murat Belge’nin çalışma odası, 3 yatak odası ve bir banyo bulunmakta. Evin girdiğiniz katında bulunan ferah ve oldukça geniş  salonunda bizi; raflar dolusu Cd ve kitap, birbirinden özel tablolar ve aile yadigarı mobilyaların yanı sıra adeta camdan içeri giren eşsiz bir Boğaz manzarası  karşılıyor.

 

Tahmin edilebileceği gibi kitaplar evin her alanında genelde başrollerde; Murat Bey’in Bilgi üniversitesindeki odasının da bir bu kadar dolu olduğu kulağımıza kadar geldi laf aramızda. Salonunun duvarlarında dışarıdan daha az tahmin edilebilir bir koleksiyon sergileniyor; birbirinden değerlli genelde aile yadigarı olan tablolar. Namık İsmail’den; Ailye Berger’e; Fikret Mualla’dan; Abidin Dino’ya; Nejat Devrim’den Fahrünnisa Zeyd’e, Sabri Berkel’den, Arzu Başaran’a birçok önemli sanatçıya ait eserler mevcut bu koleksiyonda. Belge’nin çok değerli Picasso litografileri bu değerli koleksiyonun en önemli parçalarından.

 

Dekorasyon seçimlerinde genel olarak Hale hanımın zevki ön planda olmuş. Ev tasarlanırken, aile yadigarı mobilyalara; Mudo Concept; Beymen Home dan alınmış yemek ve oturma takımları ile  çeşitli aksesuarlar ve Horhor’dan  alınmış eski parçalar birarada kullanılmış ve sıcak, huzurlu ve ruhu olan bir yaşam alanı ortaya çıkmış.

 

Seyahatlerden edinilen aksesuarlar, hatırası olan objeler, özenle seçilmiş halılar, evin geneline hakim ahşap tonları rafine bir zevkle bir araya getirilmiş ve ortaya güzel bir şehir evi çıkmış.

 

Bu evde, rahat koltuklardan tutun da, yemek odasındaki konforlu ortama, bol bol yemek pişirildiği ve konuklara servis edildiğinin hemen anlaşıldığı sıcak ve samimi mutfağa  kadar her alan, içinde yaşayanların ve elbette dışarıdan ziyarete gelenlerin konforu ve huzuru için düzenlenmiş. Belge çiftine bir ömür buyu mutluluklar diliyoruz sıcak yuvalarında..

dfot

 

Safari Her Yerde

K

ent yaşamının vahşi doğayı andırdığı metropollerde yaşam bazen safari yapıyormuşcasına zorlaşabilir. Bu kaotik ortamda kadınların zorlu yaşamını kolaylaştırmak için tasarlanmış Safari konseptli birbirinden güzel ürünleri sizin için araştırdık. Sezonun öne çıkan desen ve modellerini biraraya getiren koleksiyonumuzda bu sonbahara damgasını vuracak ekose, leopar, kazayağı ve floral desenler öne çıkıyor.

Son trendleri modaseverlerle buluşturan Enmoda’nın Mehtap Elaidi yönetiminde hazırlanan Sonbahar/Kış 2013-14 Koleksiyonu “Sokakta Safari”yi keşfetmeye hazırlanın. Tanıtımını Didem Soydan’ın, moda ve stil danışmanlığını Mert Aslan ve Buse Terim’in yaptığı koleksiyon bu sezon sokakta Safari rüzgarları estirecek!

Sokakta Safari macerasına katılmak isteyenler için koleksiyon sadece Enmoda.com’da. Çekimlerin eğlenceli kamera arkası görüntüleri ise seyrederken satın alabileceğiniz “shoppable” videoda!

dfot

Kasım geldi; evim, planlarım ve ben başbaşayız nihayet;

Bayram bitti, tatiller geçti, sıcak yaz geceleri artık çok geride. Kasım gerçekliğimize geldi sıra; azalan tatil günleri ve hayatsal mecburiyetler artık kapıda. Elimizde ne mi var? Güzel anılar… Gezdiğimiz, gördüğümüz yerlerin belleğimizde oluşturduğu kültürel doyum ve elbette  keyifli bir ev yaşantısıyla tüm bunlar arasında nefes alacağımız mutlu bir yuva. O zaman bu iki noktayı evimizle ilgili kış planlarımızda bir araya getirmenin tam da zamanı. Bunun için çok da gözünüzde büyüttüğünüz kadar büyük bütçeler gerekli mi tekrar bir üzerinden geçelim.

 

Bütün dünyada, ibrenin çok da tüketimden yana olmadığı bir yaşam tarz gelişmekte ve elbette bu akım, hayatımızı olduğu gibi dekorasyonu da etkilemekte olduğunu siz de  farketmişsinizdir. Bohem, eklektik, junk, vintage, hatta biraz da  hippi bir duruş artık hiçbirimizin önünde durmaya cesaret edemeyeceği  yükselen değerler; direnmeye gerek yok. Kısaca özgürlükçü,  çeşitliliğe önem ve değer veren, hızlı tüketime dolayısıyla kıymetsizleştirmeye karşı net bir tavrı olan, objelerle insanlar arasında ruhsal bir etkileşimi öngören tavırlarda evler çoğalacak yakın zamanda.  Biz neden başı çekmeyelim?

 

Kişiselleştirilmiş, kişilikli evler diyorum ben bunlara kısaca; Gezdiğimiz yerlerden ilgi alanlarımıza göre toparladığımız objeleri sergilediğimiz köşelerimizin olduğu, ekodesign tasarımlara yoğunlaştığımız, sıradanlığın tuzağına düşmediğimiz, ruhu olan evler.

Çok mu zor peki tüm bu kimimize karmaşık gelebilecek tabirlerle tanımladığımız yaşam biçimi? Gördüğümüzü alan, hazır oluşturulmuş takımlara bayılan bir değilsek, mağaza vitrini gibi düzenlenmiş, detay barındırmayan yerlerde yaşamayı sevmiyorsak ya da seçmiyorsak hiç de zor değil aslında. Biraz emek vermek, biraz ruh, biraz yakıştırmayı bilmek yeterli.

Bir düşünelim; babaanneden kalma bir koltuk, büfe olarak kullanılan ve sevdiğimiz renge boyadığımız eski bir gardırop, ceviz bir masa ve belki de eskicilerden toparladığımız çeşitli renk ve modellerde sandalyeler, yerde el dokuma bir kilim. Rahat bir koltuğa yaydığınız rengarenk tasarım yastıklara eşlik eden ve elinizle ördüğünüz koltuk örtüsü, çocuğunu eski bir oyuncağından dönüştürdüğünüz bir sehpa.  Duvarda seyahatlerinizde çektiğiniz fotoğraflardan bir köşe, eski bir ayna ve yanında en sevdiğiniz ressamın küçük de olsa bir sanat eseri.

 

Sizin gözünüzü kapattığınızda gözünüzün önüne gelen tablo ne? Bu ve benzer tarzda döşenmiş köşelerinizi bizimle paylaşır mısınız; elbette “orijinal bir fotoğraf veya kolajla”  ve kısa bir anlatım eşliğinde bekliyoruz. Biz de seçtiklerimize dergimizde yer verelim. Çalışmalarınızı doğrudan e-posta adresime atabilirsiniz: [email protected]

Söz, hepsiyle şahsen ilgileneceğim.

 

Sevgiler!

dfot

 

PERİLİ KÖŞK Özgün mimarisiyle İstanbul kültür mirasının önde gelen örneklerinden, Rumelihisarı’nın en önemli ve tarihi binalarından biri olan Yusuf Ziya Paşa Köşkü’nün yapımına 1910’lu yıllarda başlandı. Yusuf Ziya Paşa o dönemde Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’nın Başyaveri olarak görev yapıyordu. Ancak 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın patlaması ve Osmanlı İmparatorluğu’nun da savaşa girmesi nedeniyle inşaatı yapan ustalar askere alınınca çalışmalar tamamlanamadı. Yusuf Ziya Paşa ikinci eşi Nebiye Hanım ve Nebiye Hanımın ilk eşinden olan 3 kızı ile birlikte, vefat ettiği tarih olan 1926 yılına kadar köşkte yaşadı. Paşanın ölümünden sonra aile 1993 yılına kadar köşkte oturdu, birinci katında ise kiracıları yaşadı. Yarım kalan inşaat nedeniyle tamamlanamayan ve boş kalan ikinci ve üçüncü katlar yüzünden bina çevrede “Perili Köşk” diye anılmaya başlandı. Köşk, 1993 yılında Gümüşhaneli bir müteahhite satıldı. Yapının rölöve, restitüsyon, restorasyon ve uygulama projeleri, 1995- 2000 yılları arasında mimar Hakan Kıran tarafından gerçekleştirildi. Cephenin taş ve tuğla kaplaması restorasyon projesine sadık kalınarak tamamlandı. Tuğlalar, İngiltere’den ithal edilerek aslına en uygun şekilde 4 ayda kaplandı. Uygulama projesine göre binanın betonarme imalatında 2.800 metreküp beton, 350 ton demir kullanıldı. Köşkün dış görünüşü korunurken, iç mekanlar modern ve ferah bir iş ortamı sağlayacak şekilde düzenlendi. 10 katlı yapı, bir yanda Karadeniz, diğer yanda ise Marmara Denizi açılımını görüyor. Faaliyetlerini 19 Şubat 2007 yılından itibaren Perili Köşk’te sürdüren Borusan Holding, köşkü 2030 yılı sonuna kadar kiraladı.

dfot

 

Micosta projesi, İzmir Çeşme yarımadasının en güzel plajlarından biri olan Boyalık plajı üzerindedir. Çeşme yarımadası denizi, iklimi ve termal su kaynaklarıyla öne çıkmaktadır. Bölgede genel olarak otel ve konut yapılaşması vardır.

Emir Uras – 1969 yılında İstanbul’da doğdu. 1991 yılında Londra Architectural Association(AA)’ da lisans eğitimini bitirdi. 1996 yılında Southern California Institute of Architecture’ta (SCI-ARC) yüksek lisans eğitimini tamamlamıştır. Mimarlık hayatını Los Angeles’ ta kurduğu mimarlık ofisini İstanbul’a taşıyarak 1998 yılından bugüne İstanbul’da devam ettirmektedir. 2003 yılında Durmuş Dilekci ile ortak olarak kurdukları “URAS X DİLEKCİ” mimarlık firması altında faaliyetlerine devam etmektedir.

 

Durmuş Dilekci – 1970 yılında İzmit’te doğdu. Ankara Gazi Üniversitesi (GÜ) Mimarlık Fakültesi’ni 1992 yılında bitirdi. İstanbul Teknik Ünivesitesi Mimarlık Fakültesi’nde (İTÜ) yüksek lisans eğitimini 1996 yılında tamamladı. 1994 yılında Gökhan Avcıoğlu ile birlikte çalışmaya başladı ve 1999 yılında Gökhan Avcıoğlu ile “GAD” mimarlık oluşumunu kurdular. Halen 2003 yılında Emir Uras ile ortak olarak kurdukları “URAS X DİLEKCİ” mimarlık firması altında faaliyetlerine devam etmektedir.

 

Micosta, tüm ünitelerin denizi kesintisiz görebileceği  bir şekilde tasarlanmıştır. Proje alanı denize daha yakın alçak yapılanmalar (aynı zamanda rüzgari kesmek için) ile arkadaki yüksek yapıdan oluşur. Alçak yapılar iki cephede de kullanılabilir dış alanlara sahiptir. Güney yönündeki alt katları güneşi alabilen iç bahçelerle aydınlık ve ferah bir kurguya sahiptir.

Projede denize sıfır bir konumda olmasının yanında, kuzeyden gelen rüzgar dönemleri için korunaklı iç bir avlu oluşturulmuştur. Bu avlu ön ve arkadaki ünitelerin birbirleriyle ortak buluşma ve dağılma noktasını oluşturmaktadır. Bu alandan kapalı alandaki giriş lobisi, sosyal merkez, restaurant, spa gibi birimlere geçilebildiği gibi, açık alanda havuz ve termal havuz alanlarını barındırmaktadır.

Etkin güneş yönü (güney) projenin arkasında kalmaktadır. Sıcak ve rüzgarlı iklim için bu faktörler belirleyici unsur olmuştur. Her ünitede açık alan kullanımı için geniş bahçe-teras alanları oluşturulmuştur. Bu alanların gökyüzü ve ufukla buluşması, güneşin ortadaki avluya daha fazla gelmesini sağlamak için yapı, her katta 2 metre güney yönünde geriye kaydırılmıştır. Bu kayma ile aynı zamanda, güney yönünden gelen etkin güneş için avantajlı gölge alanı yaratması sağlanmıştır. Üniteler farklı hava durumlarına göre kullanılabilecek bir iç-dış mekan kurgusu geçişliliğine sahiptir.

Proje alanının iki girişi vardır. Bunlardan orta alanda ana giriş holü ile erişim sağlanırken, ayrıca kuzey cephesinde de bir üst kattan giriş yapılabilmektedir.

Proje ekolojik ve sürdürülebilirlik kriterleriyle tasarlanmıştır. Pasif iklimsel verilerin kullanımına önem verilmiştir. Projenin yönlenişi, güneşin geliş açılarını kullanarak gölgeler yaratmakta, kuzey ışığının olumlu etkilerini de projenin parçası haline getirmektedir. Aynı zamanda rüzgar etkisi, ünitelerin iki cepheli kurgulanması sebebiyle, iç mekanda gerekli havalandırmaya katkıda bulunmaktadır. Projedeki iki cepheli üniteler ile kuzey-güney yönünde havalandırma imkani sağlanmaktadır. Kış döneminde ısı enerjisi, jeotermal su ile temin edilmektedir. Projede yangın suyu depoları ve havuz suyu, reverse-osmosis yöntemi ile denizden elde edilmektedir. Yapıda kullanılan elektrik enerjisi ise Çeşme bölgesinin genelinde yaygın kullanılan rüzgar türbinlerinden elde edilen enerjilerden temin edilmektedir. Yapısal sistem betonarme iskelet sistemdir. Cephelerde yüksek performanslı cam ve GFRC kullanılmıştır.

 

 

dfot

 

designmixer baby’ nin danışmanı Bal bebek aramıza hoşgeldin!

Hayatta bazı dönemler vardır ki daha önce yaşanılan hiçbir deneyim veya duygu ile karşılaştırılamaz. Sanki adeta önünüzde yepyeni bir kapı açılmış, yepyeni keşifler için dünya size kendini hazırlamıştır. İşte bende şu an tam da böyle bir dönemden geçiyorum. Daha henüz 10 gün önce sevgili Balı’ ımız dünyaya geldi ve yepyeni bir serüvene adımımızı atmış olduk.

Son 2-3 aydır Bal hanımı rahat hissettirebileceğimiz, konforlu bir ortam sağlamak için hummalı bir şekilde çalışmaya başladık. Tüm hazırlıklarımız sonunda ise bugün kızımızın kendine has bir tarzı oluştuğunu bile söyleyebilirim. Organik yumuşacık kumaşlardan minicik kıyafetleri, rengarenk, huzur dolu bir odası, sevimli oyuncakları derken bizde bu yepyeni insana taptaze hayatında mutlu olabileceği bir ortam sağlamaya çalıştık. Boyları küçük ama ihtiyaçları büyük olan bu miniklerin tahmin edildiğinden fazla alana ihtiyaç duyduklarını ise tüm aşamalarda deneyimledik. Estetik kaygılarımızın peşinden giderken, yaratılacak depolama alanlarının ne kadar önemli olduğunu da unutmadık. Küçük çekmeceler, raflar, askılıklar, kutular hepsinin birbirinden değerli olduğunu kullanım sırasında yaşayarak gördük. Tüm bu fonksiyonelliğin yanında ise stil ve renkler açısından ise yaratıcılık da sınır tanımadık. Kızımızın odasını hazırlarken parlak ve canlı renklerden ve eklektik tarzdan yola çıktık. Tavana desenli duvar kağıdı, uzak doğu stilinde metal kilitli giysi dolabı, renkli mobilyalar tasarladık.

Bebeklerin, siyah beyaz desenlere ve kontrast renkli malzemelere daha tepkili olduğu, çevrelerindeki renkli objeleri daha hızlı algıladıkları ve tepki verdiklerini unutmadık. Bebeklerin uçuk tonlara karşı çok da ilgili olmadığından dekorasyonumuzda canlı renklere mümkün olduğunca yer verdik. Şimdi ise Bal’ ın hayatımıza kattığı bambaşka bakış açısı ile bebekler için yepyeni ürünler tasarlamaya, eğlenceli ve yaratıcı ortamlar oluşturmaya başladık. Bu yolda ilerlerken sizlerle designmixer için ayrılan köşemizde dekorasyon ile ilgili diğer konularımızın yanında bebek ve çocuk odaları için yaratıcı ve pratik bazı bilgileri ve eğlenceli keşiflerimizi paylaşıyor olacağım. Bu stil yolculuğu sırasında ise Bal bizim en önemli danışmanız olacak hiç kuşkusuz. Designmixer baby stil önerilerimizi keyifle takip edeceğinizi umuyorum…