MOTTO TASARIM – ATÖLYE İSTANBUL
Bir ortak yaratıcılık sahası, Atölye İstanbul .
Sanırım profesyonel hayat unutturuyor bize yaratıcılığı, sonra da başlıyoruz sıkıcı ve tek düze olmaya. Tüketmekte ise adeta üstümüze yok. En yeni çıkan markalar, En trendy içecekler, En hip mekanlar, En çok like alan paylaşımlar… Taklit etmek , özenmek veya eleştirmek en basit iş, peki ya üretmek? Evde, işte,her yerde bir tatminsizlik , mutsuzluk hakim. Havadan sudan değil bu karın ağrıları ,zamanı iyi değerlendiremiyor, kaliteli vakit geçiremiyor olmanın verdiği sıkıntıyı yaşıyoruz hepimiz maalesef. Daha çok keşfetsek,öğrenmek için baksak ,dinlesek, uygulasak,kendimizi aşsak mesela. Peki size, hayal edebildiğiniz,tüm aklınızdakileri paylaşabildiğiniz, öğrendiğiniz,izlediğiniz,okuduğunuz,denediğiniz ve ürettiğiniz şeyleri tek bir çatı altına toplayan bir yerin varlığından bahsetsek? Kim bilir, belki de hep o beklediğiniz ilham perileri bu atölyededir. Tasarımsa tasarım,yaratıcılıksa yaratıcılık,sanatsa sanat,paylaşımsa paylaşım! Buraya her gelenin tek bir ortak noktası var o da ‘yaratıcılık’! Bu ay Atölye İstanbul ’un yaratıcıları Kerem Alper ve Engin Ayaz’ın ilham dolu yolculuklarına ortak olduk .İlk büyük ölçekli ‘makerspace’i olma hedefiyle 2013’te ilk adımlarını attılar.Peki kim bu ‘’maker’’lar? Tasarımın her halini tek bir çatı altında toplamayı başaran Atölye İstanbul’un Çukucuma’daki mabedine konuk olduk ve merak ettiklerimizi sorduk.
- Türkiye’nin ilk büyük ölçekli ‘’maker space ‘’i olan Atölye İstanbul‘un çıkış noktasını merak ediyorum. Hikayesini bizimle paylaşır mısınız?
ATÖLYE İstanbul macerası, Kerem Alper ve Engin Ayaz ile iki yıl önce başladı. İkili öncesinde, farklı zamanlarda Stanford Üniversitesi’ne gitmiş ve tasarım dünyasıyla orada tanışmıştı. Okulun sağladığı üretim alanlarında bireysel ifadenin üretime katılmasının kültür üzerinde ne kadar büyük bir değişiklik yaratabileceğini fark etmişlerdi. Aynı zamanda, farklı alanlarda faaliyet gösteren insanların bir araya gelince çok daha özgün projelere imza atabileceklerini gözlemleme şansları olmuştu. Bu deneyimlerle Türkiye’ye dönen ikili, 2013 yılının Eylül ayında, yaratıcı sektörlerin ortak bir çatı altında buluşmasını sağlayacak projeleri; ATÖLYE İstanbul fikrini geliştirmek üzere İstanbul’da faaliyete geçti. Engin ve Kerem önce ATÖLYE Labs adını verdiği kendi ekibini kurdu. Ardından 7 yıl boyunca California Apple’da Sistem Tasarımları ve İnovasyon yöneticisi olarak çalışan Dr. Ulrich Barnhoefer üçüncü ortakları olarak Türkiye’ye geldi. ATÖLYE Labs’in 1 sene süren hummalı çalışmaları sonucunda, ATÖLYE İstanbul kapılarını açmadan önce ekip Çukurcuma’da 200 metre karelik ATÖLYE Beta Mekan’ı yarattı. ATÖLYE İstanbul’un bir prototipi olarak kurguladığı bu mekanda, 20 kişilik bir ortak çalışma alanının yanı sıra; 3D printer ve elektronik prototipleme aletleri, workshop alanları ve bir toplantı salonu bulunuyor. Tasarım, teknoloji, sanat, ve girişimciliğin kesiştiği bir ekosistem oluşturarak disiplinler arası işbirliğini güçlendirmenin amaçlandığı ATÖLYE Beta Mekan’da hem Türkiye’den hem de uluslararası ağdan; yönetmen, tasarımcı, illüstratör, editör, sosyolog, mühendis, girişimci pek çok farklı dal bir arada çalışıyor, üretim yapıyor.Şirketler ötesi bir platform yaratmayı ve üretmeye ilgi duyan herkese destek sağlaması hedeflenen, yaklaşık 700 metre karelik bir ortak çalışma, üretim ve etkinlik merkezi olacak olan ATÖLYE İstanbul ise çok yakında açılacak. Ekibin hayali, ATÖLYE İstanbul’dan sıra dışı projelerin çıkması ve dünya genelinde farkındalık yaratabilme potansiyeli taşıması. Projelerin sadece karlılık üzerinden değil, yaratabileceği etki ve yarar üzerinden değerlendirilerek geleceğe katkıda bulunabilmesi.Ayrıca ATÖLYE Labs, ATÖLYE İstanbul haricinde yenilikçi projeler üretiyor; kurumsal ve halka açık workshop’lar düzenliyor. Böylece tüketen ve üreten arasındaki kalıp yargıları kırmayı, sürdürülebilir bir yöntemle kalkınmayı ve bunu toplumun her kesimiyle yöneten bir İstanbul için katkıda bulunmayı istiyor.
- Dr. Ulrich Barnhoefer ile yollarınız nasıl kesişti?
Ulrich (Uli) ile kurucu ortak Kerem Stanford Institute of Design’da (d.school) Kerem’in asistanlık yaptığı bir ders sırasında tanıştı. Uli bu sırada Apple’da inovasyon ve sistem tasarımları bölümünde çalışıyordu ve hafta sonları kendini geliştirmek ve Stanford’un tasarim odaklı düşünce metodunu öğrenmek için d.school’a geliyordu. Bir ortak tanıdıkları vasıtasıyla tanışan ikili kısa bir süre içinde yakın dost oldular ve Kerem’in ortağı Engin ile bir süredir üzerinde çalıştığı ATOLYE Labs projesini kurgulamaya koyuldular. Uli iki kere ATÖLYE Labs kapsamında Turkiye’ye geldikten sonra Apple’dan istifa edip İstanbul’a taşınma kararı aldı ve 9 ayı aşkın bir süredir burada.
- Peki, kim bu maker’lar ?
Türkiye’de ‘maker hareketi’ yeni bir akım olmakla birlikte maker’lık kültürü aslında oldukça eskiye dayanıyor. Anadolu’da çağlardan beri süre gelen zanaatkarlık kültürü bir yana; yoğurt kabından saksı yapan anne, benzinden tasarruf etmek için arabasına lpg tüp taktıran baba figürleri bizim kültürümüzün en özgün maker temsalleri arasında yer alıyor. Bugün, bu kültürel kimlikle büyümenin yanı sıra teknoloji sayesinde farklı alanlardaki bilgi ağlarına ve altyapı olanaklarına kolayca erişim kazanan genç nesil, dünyada hızla yayılan ‘Maker Hareketini’ kolaylıkla içselleştirebiliyor. İçlerindeki yaratıcı gücü beslemek ve fikirlerini somut birer projeye dönüştürmek için birbirinden güç alması gerektiğinin bilinciyle hareket eden bu jenerasyonun tasarımcıları, zanaatkarları, girişimcileri, sanatçıları ve mühendisleri ‘maker hareketi’ çerçevesinde yeni nesil bir çalışma biçimi ortaya koyuyor.Bu toplumsal hareketliliği sadece bir başlangıç. Maker hareketinin eğitim ve kültür kuruluşlarının yanı sıra yenilik arayan büyük şirketler üzerinde de etki yaratacak.
- Sizce çalışma ortamlarında insanların daha verimli ,yaratıcı ve motive olabilmeleri için başta neyi değiştirmek lazım?
Çalışma ortamlarında en önemli şeyin disiplinler arası etkileşim. Farklı alanlarda çalışan insanlar bir araya geldiğinde ortaya inanılmaz yenilikçi sonuçlar çıkabiliyor. Ayrıca fikirlerin ortak geliştirilip, tasarlandıktan sonra ilk prototiplerinin alınabilmesi; o fikirlerin hayata geçmesinde büyük önem taşıyor. Yani önce dayanışma sonra altyapı önemli.
- Workshop programlarınızdan biraz bahseder misiniz?
Workshop programlarımız kurumsal ve halka açık workshop’lar olarak ikiye ayrılıyor. Kurumsal şirketlerin ihtiyaçları doğrultusunda, çözüm odaklı bir metodoloji olan Tasarım Odaklı Düşünce’yi uyguluyoruz. Halka açık workshop’larımızda geleneksel ve dijital üretim metotlarının bir arada kurgulanabileceği içerikler geliştirmeye özen gösteriyoruz. Kuyumculuktan 3 boyutlu yazıcılara kadar geniş bir yelpazede programlarımızı hazırlıyoruz. Programları hazırlarken de kendimizin katılmak isteyeceği içerikler olmasını, ekibimizi de geliştirecek ve zevk duyacağı konular olmasını kriter olarak alıyoruz.
ATÖLYE İstanbul kapılarını açtığı zaman yoğun bir etkinlik takvimimiz olacak. O zaman üretmek isteyen herkes kendine dair bir içerik bulabilecek.
- Atölye İstanbul’un yakın gelecekteki planları neler?
Yakın gelecekte yenilikçi projelerimizi hayata geçirmek ve Beta Mekan’dan en iyi şekilde verim almak istiyoruz. Burada bizimle ortak bir çatı altından çalışan yeteneklerle birlikte üretim yapabilmek ekibimiz için en değerli şey.
- Ve son olarak motto’nuz ?
Yaratmaya Devam!