Mimarhane | Bauhaus | Walter Gropius

dfot

 

Bauhaus ekolünün öncüsü mimar Walter Gropius’un net tavrı kendinden sonra gelenlere adeta bir ders niteliğinde

“BİÇİM İŞLEVE TÂBİDİR”

Bu sayımızda, sizlerle, ünlü bir başka ‘Mimari Deha’yı ve dünya görüşünü ayrıntılı olarak paylaşmak  isteğindeyiz. ‘Bauhaus’ Yapı Ekolünün Kurucusu ve ‘Biçim İşleve Tabidir’ mottosunun sahibi olan Walter Gropius’dan bahsediyoruz. Gropius, baba ve dedesinin de mesleği olan mimarlığın eğitimini Berlin ve Münih’teki iki ayrı teknik okuldan almıştır.  Gropius’un hayatını ve kariyerini anlamaya isterseniz onsuz anılamayan Bauhaus Ekolu hakkında biraz bilgi vererek başlayalım. Genç bir mimarken Gropius’un hayali, mimar, heykeltıraş ve ressamların hep birlikte  sanatlarını öğrenebildikleri bir okul kurmaktı. Bu okul, hem sanayileşmeden kaynaklanan sıkıntıları çözecek, hem de ekonomiye büyük katkı sağlayacaktı. İki ayrı eğitim kuruluşu olan Alman Güzel Sanatlar Fakültesi ile Henry Van De Velde’nin Uygulamalı Sanatlar Okulunu birleştirilmesiyle  Weimar’da  bu hayalini gerçekleştirdi. ‘Staatliches Bauhaus” adıyla bir tasarım enstitüsü kurdu. Zaman içinde politik ve siyasi nedenlerle merkezi yer değiştiren okul sırasıyla Dessau ve Berlin’e taşındı. Dönemin tasarım okulları arasından sanat ve zanaatı birleştirme fikriyle sıyrılan Bauhaus’un düşünce sistemi, tasarım sorununa o günün şartlarına uygun yeni çözümler bulmaya dayanmaktadır. Sanatın tüm kollarını birleştirmeyi amaçlayan okul, 1920’lerde Almanya’nın modern tasarım merkezi haline gelmiştir. Sanatı ve tasarımı günlük yaşamın merkezine alan okulda mimarlar, ressamlar, heykeltıraşlar ve diğer tüm sanatçılar bir araya gelerek, kahve fincanından kent yapısına kadar her şeyin tasarlanabilir olduğu düşüncesiyle üretmekteydiler. Bauhaus mimaride olduğu kadar, endüstriyel tasarım ve şehir planlama gibi konularda da yenilikler getirmiştir. Bununla da kalmayıp yeni bir mimari akım yaratmış sanatın tüm dalları ile ilgili o güne kadar gelen kuramlara yenilerini katmıştır.

Bauhaus’un kuruluşundaki ilk hedef kompakt bir mimarlık okulu oluşturmak, zanaat okulu ve güzel sanatlar akademisi yaratmaktı demiştik. Savaş sonrası Gropius’a göre, yeni bir mimari akımı başlatmak için en uygun dönemdi. Daha fonksiyonel, ucuz ve kalıcı ürünlerin üretildiği çok net bir stil vardı kafasında.  Gropius’un hedefi çok belirgindi; sanat ve zanaatı birleştirerek, fonksiyonel ve sanatsal ürünler yaratmak istiyordu. ‘Bauhaus Ekolü’ne göre mimarlık, ressamlık, heykeltıraşlık ve zanaatkarlık iç içe olmalıydı. Walter Gropius; sanatçılığı, zanaatkarlığın bir üst seviyesi olarak görüyordu. Bu nedenle, Bauhaus’un temelinde sanatsal ve uygulamalı öğretim eş değerde yer alıyordu. Her öğrenci kendi seçtiği çalışma atölyesine katılıp bitirdikten sonra, mecburi genel kurları da tamamlamak zorundaydı bu okulda. Böylelikle temel zanaat bilgisi, tasarım parametreleri ve uygulama bir arada öğrencilerini berrak zihinlerine enjekte ediliyordu adeta. Endüstriel ürünler de Bauhaus’çular tarafından olumlu bir bakış açsıyla değerlendiriliyor ve endüstriyel tasarımına da büyük önem  ve öncelik veriliyordu. Temel tasarım dersi kavramı ilk burada oluşmuş ve dünyadaki çoğu mimarlık okullarınca benimsenmiştir. Bauhaus’ta tarafsız bir duruş benimsenmişti. Okula gelen öğrencilerin, öğretmenlerinden birini ya da bir stili taklit etmeleri şiddetle eleştiriliyor onun yerine kendi yollarını bulmaya teşvik ediyorlardı. Bu nedenle, 20. yüzyılda, mimari, tasarım ve sanat alanlarında pek çok yeni akımı yaratmış bir okuldur Bauhaus. Kuruluşundan itibaren dünyanın en seçkin ve çağdaş mimarlarını, sanatçılarını, bir araya getirmiştir. Böylelikle yalnızca bir eğitim kurumu yaratmamış, aynı zamanda bir üretim merkezi haline dönüşmüştür. Bauhaus deklarasyonuna göre tüm sanatların birleştiği en yüksek nokta yapıydı.

Bauhaus’un Weimar’daki ilk yıllarında teorik dersler, Walter Gropius’un ortağı Adolf Meyer tarafından veriliyordu. Çalışma atölyeleri ise Gropius’un kendi mimarlık ofisinde gerçekleşmekteydi. Tüm bu çalışmaların ortak bir noktası vardı; yeni bir mimarlık stili yaratmak ve kalıcı yeni yaşama biçimleri geliştirmek. 1827’de Walter Gropius, Hannes Meyer’a mimarlık bölümünün başına geçmesini teklif etti. Böylece, Hennes Meyer içinde tasarım, yapı, planlama, şehir tasarımı ve teknik ressamlığın bulunduğu bir bölüm başkanlığı kurdu. Bauhaus’u böylece özetlerken Gropius’un hayatına biraz daha yakından bakalım artık isterseniz. Hem babası hem de dedesi mimar olan Martin Gropius, (1883-1969) Münih’te başladığı mimarlık eğitimini Berlin’de tamamlamıştır. Okulu bitirince, önce Berlin’de Behrens’in bürosuna girmiş, ardından da kendi bürosunu açmıştır. İlk yapıtları Alfeld de A.Meyer’le birlikte tasarladığı “Fagus Fabrikası” ve Köln’deki “Alman Werkbund”  yönetim binasıdır.  Fagus Fabrikası, çelik iskelet taşıyıcıların cam giydirme yapı yüzünü de taşıdığı ilk uygulamadır. Gropius, aynı yöntemi Köln’deki projesinde de kullanmıştır. Weimar’daki Bauhaus’un kuruluşuna üstlenmiş ve yaklaşık 10 yıl bu okulun yöneticiliğini yapmıştır. I.Dünya Savaşı’nı izleyen dönemde bir süre Alman Dışavurumcu mimarların etkisi altında kalmışsa da, kısa bir süre sonra kendi ilkelerini ve kuramlarını oturtmuştur. Bauhaus okulundaki yöneticiliğinin ardından inşaat sektöründe iş hacminin verimli kullanımını araştırmayı amaçlayan bir devlet kurumunun ikinci başkanlığına getirilmiş, aynı yıl Stuttgart’ta Werkbund etkinlikleri kapsamında Mies Van Der Rohe’nin başkanlığında gerçekleştirilen “Weissenhofsiedlung”  toplu konut projesinin tasarım aşamasına pek çok ünlü meslektaşıyla birlikte katılmıştır.

Gropius, Nazi Partisinin ülkeye egemen olmasıyla Almanya’da oluşan olumsuz çalışma koşulları nedeniyle, 1834’te İngiltere’ye göç etmiştir. Burada bir süre mimar E. M. FRY’ la çalışan Gropius, 1937’de Harvard Üniversitesi’nden öğretim görevliliği önerisi alarak ABD’ye gitmiş, ertesi yıl bu üniversitenin Tasarım Lisansüstü Okulu yöneticiliğine getirilmiş ve bu görevini 1952’ye kadar sürdürmüştür. ABD’de akademik çalışmalarının yanı sıra tasarım ve uygulamalarını da sürdürmüştür. 1937-41 arasında Breuer’le, 1941-48 arasında da Alman mimar Wachsmann ile ortak çalışmalar yürütmüştür. Gropius çalışmalarını 1945’ten sonra Harvard’lı bir grup öğrencisiyle kurduğu TAC (The Architects’ Collaborative | Birlikte Çalışan Mimarlar) adlı ofisten yürütmeyi uygun bulmuştur. Bu ofisin giderek gelişmesi ve büyümesi, ABD dışında da projelere imza atmasını sağlamıştır. Harvard Üniversitesi Lisansüstü Öğrencileri Merkezi (1949-50), Chicago Mc Cormick Şirketi Binası (1953), Atina ABD Büyükelçiliği (1956), New York, Pan American Havayolları Gökdeleni (1957), Bağdat Üniversitesi Kampüsü (1957) ve Almanya’da Rosenthal Porselen Fabrikası (1963) bu dönem çalışmalarına örnek olarak verilebilir.

Gropius mimarlık ve şehir planlama çalışmalarının yanı sıra endüstri tasarımcısı olarak da adını duyurmuştur. İç Mimarlık düzenlemeleri, kumaş ve duvar kağıtları desenleri, seri olarak üretime alınan birçok mobilya tasarlamıştır. Eğitim alanındaysa Güzel Sanatlarla Uygulamalı Sanatların birbirinden ayrılamayacağını savunarak bu iki alanın birleşmesini sağlamıştır. 1920’lerde Almanya’da modern tasarımın merkezi haline gelen enstitüde, Ortaçağ loncalarında olduğu gibi mutlu bir çalışan sınıf yaratmayı hedefleyen Gropius, yayınladığı manifestoda zanaat ve sanat arasında kurulacak birlik, bütünlük ve işbirliği için şöyle bir çağrı yapmıştır.

‘Mimarlar, heykeltıraşlar, ressamlar, hep birlikte zanaatlara geri dönmeliyiz! Çünkü sanat bir ‘meslek’ değildir. Sanatçı ve zanaatçı arasında önemli bir ayırım yoktur. Sanatçı yüceltilmiş bir zanaatçıdır. Üreten kişinin, bilinç çizgisini aştığı o ender ilham anlarında, ilahi bir güç, yaptıklarının sanata dönüşmesine neden olabilir. Öte yandan, her sanatçının bir zanaata becerisi olması zorunludur. Yaratıcı hayal gücünün temel kaynağı burada yatar. O halde, zanaatçı ve sanatçı arasında sınıf ayrımının olmadığı yeni bir zanaatçı loncası kuralım! Mimarlık, heykel ve resmi tek bir bütün olarak kucaklayacak. Bir gün, bir milyon işçinin ellerinde yeni bir inancın kristal simgesi gibi göğe doğru uzanacak olan, geleceğin yeni yapısını hep birlikte arzulayalım, kavrayalım ve yaratalım.’

Bu müthiş manifestodan sonra çok da söyleyecek birşey kalmamış aslına bakarsanız bizlere. Değerlerinizi koruyarak, önceyi daha iyi bir şimdi için anlayarak, sevgiyle kalın diyorum!