Tayvan

Mimar Hane : Kural Tanımayan Büyük Mimar Toyo İto

1 Haziran 1941 ‘de Güney Kore’nin başkenti Seul’de doğan Toyo Ito, 1965-1969 arası Tokyo Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nde okudu. 1969’te mezun olduktan sonra Kiyonori Kikutake & Associates’te çalışmaya başladı.  Kısa bir süre bu şirkette çalıştıktan sonra 1971’de kendi şirketini kurmak için ayrıldı.

1971 yılında kendi mimarlık bürosunu kuran Ito, Tayvan’daki Dünya Olimpiyat Oyunları Stadyumu’nun da aralarında bulunduğu birçok esere imza attı. Urban Robot (Urbot) adıyla kurduğu şirket 1979’da Toyo Ito & Associates, Architects adını aldı. İlk yapıları Tokyo civarında yer aldı.

Geleneksel yapılara alternatifler üreten Japon mimar Toyo Ito farklı alanlardan gelen fikirleri ve kavramları mimariyle birleştiren ‘Kavramsal Mimari‘nin öncülerinden biri olarak tanınıyor. Bildiğiniz gibi kavramsal mimaride bir ürün olarak tamamlanmış olan yapı, ona yol gösteren fikirlerden daha az önemli sayılıyor. Bu fikirler, metinlerden, diyagramlardan ya da sanatsal enstalasyonlardan oluşabiliyor. Ito’nun sanatı, Munesuke Mita ve Gilles Deleuze gibi filozofların düşünceleriyle benzerlik gösteriyor. Sınırsız varlık felsefesini yansıtan eserleri için yepyeni  koşullar ve formlar arayışında olan mimar, mimarlık dünyasının bir nevi Nobel’i sayılan ve en prestijli ödülü olarak kabul edilen Pritzker Mimarlık Ödülü’ne 2013 yılında layık görüldü.

Pritzker mimarın ilk önemli ödülü değil. Ondan önce de  arasında 2010 yılındaki 22. Praemium Imperiale ödülü. 2006’da Royal Institute of British Architects tarafından verilen Royal Gold Medal ile 2002’deki Venedik Bienali sırasında aldığı Golden Lion for Lifetime Aclıievement ödülleri mevcut. Beyzbol tutkunu olan Toyo İto’nun 1991 yılında kendisinin ilk spor arenasını ( Dome in Odeta) tasarlayarak Japonya Sanat akademisi tarafından Eğitim Bakanlığı Sanat Teşvik ödülü alması da tesadüf değildir.40 yıllık meslek yaşamı boyunca birçok olağanüstü yapıya imza atmasının yanı sıra mimarinin sınırlarını zorlamasıyla tanınıyor. Ito, hedefine ulaşmak için gerekirse bildiği tüm kuralları yıkıp yeni baştan yaratacak kadar sıra dışı ve açık fikirli.

TOYO ITO ESERLERİ

• 1976 – White U Evi (kız kardeşi için yaptığı ev)

• 1984 – Silver Hut (Ito’nun kendi evi, White U’nun bitişiğinde)

• 1986 – Rüzgarların Kulesi, Yokohama

• 1991 – Yatsushiro Kent Müzesi

• 2001 – Sendai Mediatheque: Kütüphane, sanat galerisi,film stüdyosundan oluşan karma içerikli yapı

• 2002 – Serpentine Galerisi, London

• 2004 – Matsumoto Performans Sanatları Merkezi, Matsumoto, Nagano, Japonya.

• 2004 – Tod’s Omotesandō Binası, Tokyo

• 2006 – Taichung Opera Binası, Tayvan

• 2006 – Meiso no Mori Cenaze Evi Kakamigahara-shi, Gifu, Japan

• 2007 –  Tama Sanat Üniversitesi Kütüphanesi, Hachiöji, Tokyo, Japonya.

• 2008 – Kaohsiung Stadyumu, Tayvan

• 2009 – Porta Yangın Kuleleri, Barselona, İspanya

• 2011 – Toyo Ito Mimarlık Müzesi, Imabari-shi, Ehime, Japonya

 

“Bu yapı Toyo Ito’nun olmalı” dedirtecek belli bir stili olmayan, sürekli bir deney halinde ve  her projesinde farklı teknikler deneyen mimar ofisini açık bir laboratuvar gibi kullanıyor, çalışanlarını kendi çizgilerini bulmaları konusunda yönlendiriyor.

Toyo Ito,  birçok farklı mimari dili ve işlevi sentezleyerek, kendi kişisel detaylarını oluşturması ve bunu yaparken de doğadan ve insandan ustaca ilham alması ile öne çıkan bir mimar. Bu sebeple de Ito için “zamansız yapıların mimarı” denebilir. Samimi ve doğal bir insan olan Toyo Ito klasik müzik dinleyerek akşamları çalışmayı sevdiğini her fırsatta dile getirmektedir. Yaratıcılıktaki bitmek bilmeyen enerjisini “Farklı şehirleri gezmek, yeni insanlarla tanışmak, konuşmak ve çoğu zaman sadece etrafta dolaşmaktan” aldığını belirtir sıklıkla.

 

Ito tamamladığı her proje sonrasında “aslında her defasında ne kadar yetersiz olduğumun farkına varıyorum “ dediği bilinmektedir. Bu da onun sıra dışı bir zihne ve bakış açısına sahip olduğunun en büyük göstergelerinden biri. Bu farkındalık ile yeni bir projeye başlamak için gereken motivasyonu bulduğunu belirterek “işte bu yüzden asla belli, sabit ve bana özgü tek bir stilim olmayacak ve ben asla hiçbir işimle tam anlamıyla tatmin olmayacağım” Şeklinde özetlemekte kariyerini.

 

Genç mimarları eğitmek ve yetiştirmek için harcadığı çaba ve zaman neticesinde  Ito’nun stüdyosunda yetişmiş çok başarılı 150’ye yakın büyük isim saymak mümkündür.2010 Pritzker Ödülti sahibi Kazuyo Sejiıııa ve Ryue Nishizawa bunların en ünlülerinden ikisidir.

 

Sosyal sorumluluk projeleri de Ito için çok önemli ve değerlidir.

2011 yılındaki depremde evsiz kalan Japon halkı için tasarladığı evlerden oluşan “Home-for-All” adlı proje. Ito’nun mimariyi yeniden değerlendirmesine yol açmıştır.40 yılı aşkın mimarlık kariyerinde birçok kütüphane, ev.park, tiyatro binası, mağaza, ofis binaları ve ulusal pavyonlar için fuar standı tasarlayan Ito aslında çoğu zaman standart endüstriyel malzemeleri kullanmaktadır: Tüpler, borular, tel örgüler, oluklu alüminyum tabakalar ve geçirgen kumaşlar gibi. Son yıllardaki işlerinde ise güçlendirilmiş betondan daha sık faydalanmaktadır.

 

“Mimari nedir ve kim içindir”i sorgulayarak  “Mimari iki kişi arasındaki ilişkidir; insanları bir araya getirebilen şeydir.” Tezine ulaşan Toyo Ito’nun Prince to Architectural Press tarafından yayımlanan “Forces of Nature” adlı bir kitabı da mevcuttur.

Gülen Yalçınkaya Özelçi

dergi_form_nisan

5 KITADAKİ ORTAK İZ:
KENZO TANGE

Yapısalcılık akımının öncülerinden olan ünlü Japon mimar Kenzo Tange, 20. yüzyılda yetişmiş en önemli mimarlarından biridir. Modernizmin genel çizgilerini, geleneksel Japon stili ile birleştirip kendine özgü bir akım yaratmıştır. Dünyanın beş kıtasında birbirinden önemli projelere imza atmıştır. 4 Eylül 1913 de Japonya’nın Osaka kentinde doğmuştur. Babasının görevi gereği o hayatının ilk yıllarını Çin’de geçirmiş, ardından sırasıyla Şangay ve İngiltere’de yaşadıktan sonra 1920 yılında Japonya’ya dönmüştür.1935 yılında Tokyo Teknik Üniversitesinde mimarlık eğitimi almış, buradan mezun olduktan sonra da (1938-1941 yılları arasında) Japon mimar Kunio Maekawa’nın yanında çalışmaya başlamıştır. Bu çalışma yıllarının ardından Tokyo Üniversitesi’ne geri dönmüş ve yüksek lisans eğitimine başlamıştır. 1946 yılında aynı üniversitede asistan olan Kenzo Tange, yine aynı yıl Tange Laboratuvarı’nı kurmuştur.
1963 yılında Şehir Mühendisliği Bölümü’nde profesörlük ünvanına hak kazanmıştır. Bu başarılı akademik kariyere paralel olarak, 1961 yılında‘’Kenzo Tange & URTEC, Kent Planlamacıları ve Mimarlar’’ adını verdiği bir tasarım ofisinin yönetimini de üstlenmiştir. 1946-74 yılları arasında Tokyo Üniversitesi’nde profesörlük yapan Tange, 1974 yılından sonra da emekliye ayrılmasına karşın aynı üniversitede öğretim görevini sürdürmüştür.1950-60 arasında ABD Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde(MIT), 1972 de ise Harvard Üniversitesi’nde konuk öğretim üyeliğinde bulunmuştur.Washington, Yale, Princeton gibi üniversitelerde de dersler vermiştir. Çok sayıda ulusal ve uluslararası ödül alan Tange (1966 Altın Madalya, 1980 Order of Culture, 1987 Pritzker Mimarlık Ödülü, 1994 Sacred Terasures v.s.) içlerinde Yugoslavya, Tayvan, ABD, İtalya, Cezayir, Suudi Arabistan, İran, Nepel, Suriye, Meksika, Kuveyt, Ürdün ve Katar’ın da bulunduğu çeşitli ülkelerde çeşitli büyük projeler üstlenmiştir. 22 Mart 2005 tarihinde vefat eden Kenzō Tange’nin cenazesi, tasarladığı eserlerin en önemlilerinden olan, Tokyo Katedrali’nde düzenlenen bir törenle toprağa verilmiştir.

TASARIM YAKLAŞIMI
Tange’nin mimarlık eğitimine başladığı 1930’lu yıllarda pek çok ülkede olduğu gibi Japonya’da da ulusal bir mimarlık anlayışı oluşturma çabaları egemendi. Bu ortamda yetişen Tange, ülkesinin teknolojideki ileri düzeyinden de yararlanarak, bir yandan Japon mimarisinin özelliklerini taşırken öte yandan da çağdaş mimarlık ilkelerini içeren tasarımlar ortaya koymuş ve tasarım vizyonunda ilginç bir birleşimin oluşmasına neden olmuştur.
1960’lı yıllardan itibaren ise, bir arayışa girmiş ve yeni strüktür denemelerine yönelerek, hem geleneksel Japon mimarisinin hem de uzun süre etkisinde kaldığı Le Corbusier’in izlerinden kurtulmayı amaçlamıştır. Tange’nin mimari tarzının en temel özellikleri; gelenekle çağdaşlığı birlikte sunması ve teknolojiyle insanın uyumlu birlikteliğini savunmasıdır şeklinde özetlenebilir. Bunu otobiyografisinde şöyle izah eder; “Mimari, öncelikle insan ruhuna hitap eden bir şey olmalı; daha sonra temel formlar, mekan ve dış görünüş devreye girmelidir. Çağımızda yaratıcılık; teknoloji ve insanlığın bir birlikteliği olarak ifade edilir. Geleneklerin asıl rolü, yaratıcılıkta bir katalizör görevi üstlenmeleridir. Finalde kendisini öne çıkarmayan geleneksel çizgiler, yaratıcılığın kesinlikle içerisinde olmalı ama asla yaratıcının kendisi olmamalıdır.”
Kenzo Tange’nin bu felsefesi, tasarladığı hemen hemen bütün projelerde görülebilir. Bu bakış açısı Tange’yi farklı kılan en önemli özelliğidir.
Tange’nin 1960’lardan sonra yöneldiği bir alan da genç kuşak mimarlarınca başlatılan METABOLİZM AKIMI(1950lerin sonunda Japonya ‘daki yeni sosyal gereksinimleri ve hızlı nüfus artışını karşılayabilecek, değişimlere uyum gösterebilecek ve megastrüktür şeklinde öngören mimarlık yaklaşımı) doğrultusundaki çalışmalarıdır. Ahşap strüktürün modernizme uyarlanması anlayışı II.Dünya Savaşı’ndan sonra Tange tarafından yeni bir akım olarak ortaya konmuş ve Japon mimarisine özgü oranların hangi kaynakta aranması gerektiğini sorgulayan ‘’Comon’’ (M.Ö. 5000-300) ‘’Yayoi’’ (M.Ö. 300-400) tartışmasını gündeme getirmiştir. Comon döneminin ürünleri coşkulu ve dışavurumcu bir anlayışı yansıtırken, Yayoi dönemi örnekleri sakin ve dengelidir. Tange önce Yayoi anlayışında kiriş-kolon oranlarına özen göstererek Hiroşima Barış Parkı’nı, Tokyo Eski Belediye Binası’nı ve Kanagava Vilayet Binası’nı tasarlamış, ardından de strüktür uzmanı Yoşikatsu Tsuboi’nin de yardımıyla Tokyo Katedrali ve Tokyo Olimpiyat Salonu’nu Comon anlayışında gerçekleştirmiştir. Modernizmin teknoloji sayesinde iç mekanı olduğu gibi dış biçime aktaran işlevsellik anlayışını Comon sözcüğü çatısı altında toplayan Tange ve öğrencileri (Kikutake, Kurokava, Isozaki) 60 ve 70li yılların en önemli hareketi olan metabolizm akımını hayata geçirmişlerdir. Tange ‘’metabolizm’’sözcüğünü bir teknolojik terim olarak değil ifade tekniği yönüyle kullanmıştır.Tange genel meslek hayatına Japon ve Batı estetik ilkelerini birbiri içinde kaynaştırdığı yalın ve zarif üslubu damgasını vurmuş, bu üslup bütün dünyada büyük beğeni kazanmıştır demek yanlış olmaz.
Tange’in erken dönem çalışmalarını, yapıtlarından çok etkilendiği Le Corbusier’in de etkisinde kalarak oluşturduğu rahatça gözlemlenebilir. “Kapsamlı şehirler”(comprehensive cities) olarak adlandırdığı kent çalışmaları ise, hizmet ve ulaşım sistemlerinin entegre olarak çalıştığı mega strüktürlerden oluşur. Kenzo Tange’in esinlendiği diğer isimler ise Rönesans döneminin büyük ustalarından Italyan Michelangelo ve 20.yy mimarlık dünyasının önemli isimlerinden Alman Mimar Walter Gropius’dur. Bu eşsiz batılı sanatçılarının seçkin tarzlarını, Japon gelenekleri ile ustalıkla harmanlaması, Tange’nin kendi çizgisinin karakteristik özelliğini de oluşturmuştur.

KAZANDIĞI ÖDÜLLER

1966 Altın Madalya, Amerikan Mimarlar Enstitüsü
1980 Order of Culture
1987 Pritzker Mimarlık Ödülü
1994 Sacred Treasures

UYGULANAN PROJELERİ

1955: Hiroşima Barış Anıtı Parkı, Hiroşima, Japonya
1955: St. Mary’s Katedrali (Tokyo Katedrali), Tokyo, Japonya
1957: Eski Tokyo Büyükşehir Belediye Başkanlığı Binası, Yūrakuchō, Tokyo, Japonya
1958: Kagawa Hükümet Binaları, doğu ofisleri, Takamatsu, Kagawa, Japonya
1960: Kurashiki Belediye Meclis Binası, Kurashiki, Okayama
1964: Yoyogi Ulusal Jimnastik Salonu (1964 Tokyo Olimpiyatları için), Tokyo,
1966: 1963 depreminde yerle bir olan Makedonya’nın başkenti Üsküp için şehir master planı, 1970: Expo 1970, Suita, Osaka, Japonya
1977: Sogetsu Kaikan, Aoyama, Tokyo, Japonya
1979: Hanae Mori Binası, Aoyama, Tokyo, Japonya
1982: Yeni Federal Başkent Merkez Bölgesi, Nijerya
1986: Nanyang Teknoloji Üniversitesi, Singapur
1986: OUB Merkezi, Singapur
1987: American Tıp Derneği Merkez Binası, Şikago, Illinois, ABD
1991: Tokyo Büyükşehir Belediye Binası, Shinjuku, Tokyo, Japonya
1992: UOB Plaza, Singapur
1996: Fuji Televizyon Binası, Odaiba, Tokyo, Japonya
1998: Bahreyn Üniversitesi, Sakhir, Bahreyn
1998: WKC Merkezi, Kobe, Hyogo, Japonya
2000: Kagawa Hükümet Binaları, Takamatsu, Kagawa, Japonya
2000: Tokyo Dome Hoteli, Tokyo, Japonya
2003: The Linear – Müstakil Apartmanlar, Singapur
2005: Hwa Chong Vakfı Yatılı Okulu, Singapur

PROJELERİNE YORUM;
TOKYO PLANI

6 Ağustos 1945 tarihinde yerel saat 08:15’i gösterirken, “Little Boy”(Küçük Çocuk) adı verilen atom bombası Hiroşima’da ilk anda 140.000 insanın ölümüne yol açtı. Ölü sayısı sonraki yıllarda da radyasyon etkisini gösterdikçe daha da arttı. Suya ve toprağa yayılan radyasyon ile artan bombanın etkisi, rakamlarla ifade edilemeyecek kadar büyüktü. Öyle ki, söylentiler, uzun yıllar tek bir bitkinin bile Hiroşima’da yetişmeyeceği yönündeydi. Özetle, Hiroşima haritadan silinmişti.
Hiroşima’yı yeniden inşa etmek için açılan yarışma sonucunda proje “Hiroşima Master Planı” ile Kenzo Tange’e verildi.
“II. Dünya Savaşı’nın küllerinden modern Japonya’yı inşa eden mimar” olarak da anılır Kenzo Tange. Modern Japon mimarisinin de onunla başladığı ve bu nedenle Tange’in sadece Hiroşima’yı küllerinden inşa etmekle kalmayarak yeni Japonya’yı da inşa ettiği düşüncesi yaygın bir görüştür bu nedenle.2. Dünya Savaşı’nda atom bombasının atılması ile haritadan silinen Hiroşima’da, bombardıman sırasında yapıların yaklaşık %69’u tamamen yıkılmıştı , %6,6’sı ise ciddi hasar görmüştü. Kent saniyeler içinde tanınamaz hale gelmişti. Bu yüzden mimarımızı çok zorlu bir görev bekliyordu. O da işe Barış Bulvarı ile yani atom bombasının düştüğü yerde konumlanan bir anıt ve müze ile başladı. Yapıtları Hiroşima’ya çağdaş bir görünüm verirken, yaşananların unutulmaması için geçmişten kalan bazı eserleri de planlamaya dahil etti büyük usta. 1955 yılında tamamlanan bu plan, Modern Japon mimarisinin başyapıtı olarak kabul ediliyor.
dergi_form_nisan