italya

Architetto-poeta ( Şair Mimar) : Carlo Scarpa 

Carlo Scarpa 2 Haziran 1906 ‘da Venedik’te, bir ilkokul öğretmenin oğlu olarak dünyaya gelir. Babasını işi sebebiyle  2 yaşında ayrıldığı Venedik’e annesinin ölümü ile 13 yaşında geri döner. 1919 yılında Venedik Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’ne kayıt olur. 1926 yılında diplomasını aldıktan hemen sonra da kendi adına kurduğu Akademi’de mimari çizim dersleri vermeye başlar.

Carlo Scarpa’nın ünü Dünya Savaşından sonra uluslararası alanlarda büyür. Genel bir değerlendirme yapmak gerekirse, eserlerinde Frank Lloyd Wright etkisi ile birlikte 1930’lu yılların sonunda tanıştığı Josef Hoffmann etkisi sıklıkla görülür. Sıradışı mimari tarzı ile  öne çıkan Scarpa, mimari çizim hocalığı ile yetinmez  ve kısa zamanda hatırı sayılır bir profesyonel kariyerin içinde bulur kendini

Scarpa bağımsız kişiliğiyle, işini daima büyük bir tutkuyla keyif alarak yapmıştır. İtalyan Dışişleri Bakanlık görevlisine Montreal Fuarında’ki İtalyan Pavyonunun  iş bitiş tarihi ile ilgili verdiği cevap, bu durumu çok iyi özetler. “Bilemiyorum. Belki yarın aklıma birşey gelir, belki gelecek yıl, belki de hiç.”

Mimarlığı en ince detayından bütüne değin, bir zanaatkâr inceliğinde ele alarak sanatsal ifade boyutuna ulaştırmış, çoğu zaman ifade edildiği gibi 20.yüzyılın en önemli zanaatkar mimarlarındandır. İtalya’da, Scarpa, yirminci yüzyılın en son artizanı olarak anılmaktadır. Kullandığı malzeme ve detaylar ise mimarlığını güçlendiren, zenginleştiren unsurlardır. Su, ışık, gölge oyunları tasarımlarının ana elemanı olmuş ve bunlarla “Malzemeler Kültürü” oluşturmuştur. Detaya verdiği önem ile bir kalite olmuş, oluşturduğu karşıtlıklar ile dolu kompozisyonları ile farklı bir marka olmuştur.

Üretimin makineleştiği bir dönemde, ilginç çözümlemeli detaylar ve bu detaylardan bütüne götüren yapılar üretmiştir. Demir, mermer, ahşap, bakır, cam ve seramik gibi malzemeleri bir arada kullanarak mimari detaylar  tasarlamıştır. Her eserinde teknik ve tecrübesini detaylarda birleştirerek mimari yapının bir düşünce ürünü olduğunu göstermiştir. Scarpa, mimarlığında açıkça görülen, eserlerinde düşünülmemiş herhangi bir detay bırakmamış olmasıdır. Özellikle tasarladığı müzelerde ,malzemelere şekil verme ustalığı, başlı başına bir sanat eseri olarak karşımıza çıkar.

Architetto-poeta, uzun yıllar asistanlığını yapmış olan Sergio Los’un  kendisi için kullandığı tanımdır. Neredeyse tüm çalışmalarında peyzaj ve malzeme ilişkisini bir arada düşünüp Venedik kültürünü yansıtmıştır. Su öğesi eserlerinde önemli bir yer tutmaktadır. Bunun ilk sebebi çoğu sel bölgesi olan Venedik’te yapılar tasarlamış olmasındandır.  Scarpa’nın tasarımlarının bir başka öne çıkan özelliği de, eski-yeni, anıtsal-gündelik arasında kurduğu yenilikçi ilişki olmuştur.

1978 yılında Venedik Üniversitesin’den Fahri Mimar ödülüne layık görülmüştür. Fakat o sırada Sendai Japonya’da yaşayan ünlü mimar,  28 Kasım 1978 tarihinde, yağmurlu bir günde sokakta yürüken düşerek başına aldığı darbe sonucu hayatını yitirmiş ve bu ödülünü almaya gidememiştir.

 

ESERLERİ

Palazzo Ca’Foscari, Venedik, 1935 – 1956
RESTAURIERUNG der Academia, Venedik, 1945
Umgestaltung des Museo Correr, Venedik, 1953, 1957-1960
Palazzo Abbatellis, Palermo, 1953 – 1954
Venezuela Pavillion, Bienali, Venedik, İtalya, 1954 – 1956
Gipsoteca Canoviana, Possagno; 1957 – 1955
Veritti Evi, Udine, İtalya, 1955 – 1961
Galleria degli Uffizi, Floransa, 1955
Castelvecchio Müzesi , Verona, İtalya, 1956 – 1964
Fusina kamp, ​​Venedik, 1957
Olivetti Showroom, Venedik, İtalya, 1957
Scatturin House, Venedik, 1960
Möbelgeschäft Gavina (heute Möbelgeschäft Simon), Bologna, 1961-1963
Querini Stampalia Kütüphanesi, Venedik, İtalya, 1961 – 1963
Balboni House, Venedik, 1964
San Vito d’Altivole, İtalya, 1972

Brion-Vega Mezarlığı, 1970
Verona Banca Popolare di Verona, İtalya, 1973
Ottolenghi Evi, Bardolino, 1974 – 1979
Borgo Evi, Vicenza, 1975
Neuer Eingang der Fakultät für Philosophie, Venedik, 1976 – 1979

 

BRİON AİLE MEZARLIĞI (TREVISO / 1970)

Treviso’daki San Vito d’Alitvole mezarlığında bulunan, Brion Ailesi’ne ait anıt mezar, mimarın başyapıtlarından biridir. Bir anlamda Scarpa mimarisinin temeli niteliğindedir. Selvi ağaçlarından oluşan yoğun bir korunun içinde yer alan anıtta, peyzaj ve su öğesi eklenmiş L planlı yapı kompleksinde küçük bir şapel, iki kapalı mezar alanı ve özel meditasyon odası bulunmaktadır. Yapıtın bütünü sonu olmayan bir süreci andırır. Tipik beton kullanımı, sembolik adım motifi (basamaklandırma) ve birbirine geçmiş dairesel pencereler ile sayısız formların iç içe geçmesi ile tasarlanmış adeta yaşayan bir yapıdır.

Brion mezarlığı, Carlo Scarpa’nın kariyerinin doruk noktası olarak kabul edilir. Kendisi de buraya gömülmüştür.. Scarpa’nın buraya, kendi eserlerine yakın konumda gömülmek istemesi de bu mucizeler alanı olarak değerlendirilebilecek yaşayan yapıyı, onu yapana sonsuza dek ev sahipliği yapacak bir yer olarak önceden düşünmüş olabileceğini akla getirir.

 

OTTOLENGHI EVİ (BARDOLINO /1974-1979)

En çok üzerinde çalıştığı projelerinden birisidir. İtalya Veneto Bölgesinde bulunan yapıda doğal, yapay ve değişkenliğin arsındaki uyum kurulmuştur.

Binanın büyük bir kısmını toprak altında çözümleyerek, Garda Gölü’ne bakan tek belirgin cephesini, kalın sütunlar ve düzensiz delikler ile hareketlendirmiştir. Su öğesi ile Venedik esintisini hissetmek mümkündür.

 

OLİVETTİ SHOWROOM (VENEDİK / 1957)
San Marco Meydanı’na bakan kolonatlı bir binanın alt katındaki Olivetti Showroom’da Scarpa’nın farklı malzemeleri kullanmasındaki ustalığı göze çarpar ilk olarak. Malzemelerin bunun ötesinde de anlamları vardır. Scarpa için su, ışık gölge oyunları, birlikteliği ve güveni vurgulamaktadır. Hiç kuşkusuz Olivetti Showroom, Carlo Scarpa’nın detaylara verdiği önemi gösteren çok iyi bir örnektir.

Scarpa bu prizmatik yapıyı çağlayan gibi aşağıya inen basamaklarla kırmıştır. Asma mermer levhalardan yapılmış merdiven Mikalenjelo’nun Laurentian Kütüphanesindeki merdiveni andırdığı söylenebilir. Scarpa, pencere sayısını da artırarak, düzensiz cam mozaikle kaplı bir zemin yaratmıştır.

CASTELVECCHIO MÜZESİ (VERONA/İTALYA 1956-1964)

Scarpa müzelerinde, iç mekanlarında sergilenen eserler bina ile bütünleşir. Aynı adı taşıyan ortaçağ kalesinin içerisinde yer alan Castelvecchio Müzesinde Cangrande della Scala’nın heykelinin ustaca konumlandırılmasında bu çok açık görülür. Işık ve gölge Scarpa’nın çalışmalarından birçoğunda ana elemandır.

 

 

 

Gülen Yalçınkaya Özlelçi

Renzo Piano

Renzo Piano, 1937 yılında, inşaat sektöründe faaliyet gösteren bir ailenin çocuğu olarak, Cenova İtalya’da dünyaya gelmiştir. Milano Politechnic Architecture School’u 1964 yılında bitirmiştir. Mezuniyetin ardından babasının firmasında çalışma hayatına başlamıştır.

İngiltere ve ABD’ye yaptığı seyahatlerle mesleki deneyimlerini zenginleştirerek 1965-1970 arası Louis I. Kahn ile Philadelphia’da ve ZS. Makowski ile de Londra’da çalışma fırsatı elde etmiştir. Renzo Piano’nun mimariye yaklaşımını etkileyen diğer bir önemli isim ise Pierluigi Nervi olmuştur.

İsmini duyurduğu ilk çalışması Osaka’daki Expo’70 için hazırladığı İtalyan Endüstri Pavyonu olmuştur. Bu pavyon sektörde büyük ilgi çekmiş ve Piano’nun ün kazanmasını sağlamıştır. Expo’70 için tasarım yapan bir başka genç mimar olan Richard Rogers ile de bu sayede tanışmışan Piano, kendisiyle birlikte Paris’teki Georges Pompidou Merkezi için düzenlenen yarışmaya girmiş ve kazanmışdır.

Yarışmaya kazanan projeleri sayesinde, Paris’in kalbinde, açıldığı günden bu güne 150 milyon kişinin ziyaret ettiği, figüratif sanatlar, endüstri tasarımı ve edebiyat konusunda bir sembol haline gelen yüz bin metrekarelik George Pompidou yapısı ortaya çıkmıştır.

Her iki mimarın da ünleri böylece dünyaya yayılmıştır. İkilinin ortaklığı 6 yıl sürmüştür. Rogers ofisini Piano’nun o dönem faaliyet gösterdiği Londra’ya taşımıştır. 1977’de ise Piano, “l’Atelier Piano & Rice”ı kurmuş, inşaat mühendisi Peter Rice ile birlikte Rice’ın 1993’teki ölümüne kadar ortak çalışmalar yürütmüştür. Daha sonraki dönemlerde, Paris ve Cenova’da ofisler açan Renzo Piano, son olarak Building Workshop’ı kurmuştur. Burada halen 100’ü aşkın mimar, mühendis ve çeşitli dallarda uzman çalışmaktadır.

Renzo PIANO ‘nun 1966-2014 yılları arasında tasarlamış olduğu planları ve eskizleri içeren kitap Yazar Philip Jodidio tarafından kaleme alınmıştır. Kitapta yazar Piano’nun her projesi için “bir Rönesans” ifadesini kullanmaktadır. Renzo Piana da her yeni projesini, “yeni bir doğum” olarak nitelendirmiştir kitapta.

Yapıldıktan bir süre sonra kentin imzası haline dönüşen yapıların mimarı olarak bilinen Piano’nun, Pompidou Center, The New York Times Binası ve The Shard başta olmak üzere eserleri sırasıyla şunlardır:

*Centre Georges Pompidou (Richard Rogers’la birlikte),

*Paris, Fransa-1977 *Menil Koleksiyonu Müzesi, Houston, ABD- 1986

*S.Nicola Stadyumu,Bari, İtalya- 1990

*Columus Uluslararası Sergisi : Akvaryum ve Kongre Salonu, Cenova, İtalya- 1992

*Lingotta Kongre ve Konser Salonu, Torino, İtalya- 1994

*Kansai Uluslararası Havalimanı terminali, Osaka, Japonya- 1994

*Meridyen Oteli ve İş Merkezi, Lecco, İtalya- 1995

*Liman Yönetimi Genel Merkez Binası, Cenova, İtalya- 1995

*Debis Binası, Daimler Benz Genel Merkezi, Potsdamer Platz, Berlin, Almanya- 1997

*Parco della Musica Oditoryumu Salonları, Roma, İtalya-2002

*Beyeler Vakfı Müzesi, Riehen, İsviçre- 1997

*High Müze Eklentisi, Atlanta, ABD-

*Jean Marie Tjibau Kültür Merkezi, Nouméa, Yeni Kaledonya-1998

*Hermes Evi, Tokyo, Japonya-2001

*Padre Pio Hac Kilisesi, San Giovanni Rotondo, Foggio, İtalya- 2004

*Renzo Piano Building Workshop, Punta Nave,

*Paul Klee Merkezi, Bern, İsviçre- 2001

*Kaliforniya Bilim Akademisi tadilat, San Francisco, California- 2008

 

Georges Pompidou Centre Paris 1971-1977 Renzo Piano’nun, kariyerine damga vuran ve Paris’in sembollerinden biri haline gelen projesi Paris’teki Ulusal Sanat Merkezi-Georges Pompidou binasıdır.

Piano’nun bir başka usta mimar olan, İngiliz Richard Rogers’la birlikte tasarladığı bina, Paris şehri için modern bir sanat merkezi ve mimari bir sembol oluşturmak için açılan uluslararası bir yarışmanın sonucu olarak ortaya çıkmıştır. İtalyanİngiliz ortaklığıyla yapılan teklif, Fransız mimar Jean Prouvé başkanlığında bir jüri tarafından 680 diğer proje arasından seçilmiştir. Son derece cüretkâr ve avangard olan bu bina, döneminin yapısalcı fikirleri ve teknolojisinden esinlenmiştir. Binayı sarmalayan yapı unsurları, boruların görünür bırakılması ve iç mekânı şekillendiren mekanik aksamlar teknolojiyi öne çıkarma fikrinin bir sonucu olmuştur. Dolayısıyla bina , içinde bulunduğu tarihi bölgenin genel dokusuyla güçlü bir kontrast oluşturan, iyi tasarlanmış, endüstriyel bir makina gibi görünmektedir.

 

NEMO Centre Amsterdam 1992-1997

Renzo Piano’nun 90’lı yılların ortasında Amsterdam ‘da gerçekleştirdiği bilim müzesi projesi sadece bir müze binası olmaktan çok şehre fark katan bir mimari şaheserdir. Bakır dış duvarları ve kendine has geometrisiyle güçlü bir şehir sembolü olan bina, Amsterdam’ın dünya denizciliğine damga vurduğu zamanlardan kalma bir hayalet gemiyi andırmasıyla da dikkat çekmektedir. Binanın, Jules Verne’in ünlü Denizler Altında Yirmi Bin Fersah romanının kahramanı NEMO’nun adını taşıması da tesadüf değil elbette.

 

Hermes Mağazası Tokyo 1998-2006

1998 yılında, ünlü Fransız markası Hermes için Tokyo’nun ünlü moda merkezi Ginza’da tasarlamış olduğu mağaza, sergi merkezi ve metro bağlantı projesi, yapının tüm fonksiyonlarını bir arada ve uyumlu çözümlemiş, özgün modern mimari tasarım olarak değerlendirilmektedir. Bölgenin yoğun mimarisini 10 metre cepheli 10 katlı bir binayı yarı saydam giydirerek hafifletmesi ve aynı zamanda bu görünümle Japon evlerindeki pirinç kağıdından yapılmış ara duvarları hatırlatması iyi planlanmış mimari detaylardır. Ayrıca bu cephenin Hermes eşarplarına uyan lüks bir atmosfer çağrıştırdığı da dikkatli gözlerden kaçmaz.

 

Peek & Cloppeburg Ticaret Merkezi Cologne 1999-2005

Köln’de yer alan bu alışveriş merkezinin tasarımı birçok açıdan Piano’nun kendine özgü imzasını taşımaktadır. Metal, cam ve ahşabın birlikte kullanımı ve binanın büyük boyutuna rağmen ona belirgin bir hafiflik ve gözden kaybolma hissi veren teknolojik tasarımı İtalyan mimarın tarzını yansıtmaktadır. Tüm binayı kaplayan ve doğadaki biçimlere bir atıf yerine geçen parlak cam kafesden oluşan dış yüzey binayı şehre uyumlarken, yumuşak, akışkan formu da gelip geçenleri içerideki mağazalara bakmaya davet etmektedir.

 

Astrup Fearnley Modern Sanat Müzesi / Oslo 2006-2012

Piano’nun Oslo’nun güneydoğusundaki Aker Bryggeat bölgesinin yeniden yapılandırılması çerçevesinde tasarladığı bir yapı olan bu projesi: hem ofis alanları sunan bir sanat müzesi, hem halka açık bir heykel parkı, hem bir şehir plajı ve su kenarında bir yürüyüş yoluna ev sahipliği yapmaktadır. Cam, metal ve ahşabın çeşitli biçimlerde bir araya getirilmesi ile şekillenen Piano’nun genel tarzını burada da gözlemlemek mümkündür. Binaların kendine has formu ve kullanılan şeffaf malzeme, doğal ışığın sergi alanlarına girmesini sağlanmaktadır. Bu binayla birlikte Piano’nun formunun zirvesine çıktığını ve binanın estetik, sembolik ve teknik özellikleri itibarıyla ortaya çok etkileyici bir ürün koyduğu söylenmektedir.

 

The Shard Londra 2000-2012

 Piano’nun Londra’nın profilini değiştiren projesi, bir cam kırığı şeklinde göğe yükselen 309 metre uzunluğunda bu gökdelendir. The Shard aynı zamanda Avrupa’daki en yüksek binalardan biridir. Piano her zaman olduğu gibi, özellikle de binaya yapışık olmayan ve açılı yerleştirilen cam dış cephe aracılığıyla hafiflik ve zarafet hissi veren bir bina yaratmayı başarmıştır. Bu dış cephe aynı zamanda binaya doğal bir havalandırma sistemi de kazandırmıştır. Yapı, kamusal alanlarla (restoranlar, oteller ve panoramik bir salon) özel yaşam alanlarının (ofisler ve konutlar) iç içe kullanıldığı bir projedir.

 

Gülen Yalçınkaya Özelçi

MINIFORMS Mobilya Aksesuarları

MINIFORMS, Inveta’nın (Industria Veneta küçük tablolar) evrimi olarak ilk kez 1970’lerin başında  İtalya’da doğdu. Şirket 1962 de küçük tablolar ve mobilya aksesuarları üretimi yapmak amacı ile kurulmuştu.

1980’lerin sonunda, MINIFORMS üretimini genişleterek uluslararası pazara çıktı ve yaşam için yeni çözümler kataloğunu sandalyeler, masalar ve kitaplıklar üreterek büyütmeye başladı.

2009 yılında MINIFORMS kurucusu Luigi Bardini, şirketini  şimdilerde İtalyan tasarımının genç yeteneklerine yatırım yapan Bay Alessandro, ve Bay Matteo ve Bay Mario’ya sattı.

Şirkete ilham veren stil daha çok çevreye saygılı otantik malzemelerden oluşan evlerdi.

Formlar ve renkler, temel, temiz ve birincil çizgilerdir.

Malzemeler ,katı ahşaptan çelik saca , cama ve alüminyuma uzanan bir yelpazede çevreye uyumlu olarak kullanılmaktadır.

Désirée divani

1968’den beri döşemeli mobilya üretiminde söz sahibi olan Desiree, Treviso yakınlarındaki Tezze di Piave’de doğmuştur. Bu yer tüm dünyadaki gelişmelere model olabilecek kadar büyük bir endüstriyel gelişmeye şahit olmuştur.

Désirée, ağırlıklı olarak döşeme alanında,farklı kullanımlar için,çok kaliteli konforlu endüstriyel bir ürün olarak üretilmiştir. Zengin koleksiyonda, hem ev hem de ofis  için koltuklar, kanepeler, Cabrio, yatak ve aksesuarlar bulunmaktadır.

Hem iç hem de dış piyasaya ürün veren Desiree, yüksek performans ve standartlarda mükemmel bir hizmet sunarak müşterilerini korumaktadır. Tasarım üretim satış ve servis olarak ciddi bir kalite kontrol sistemi kuran marka,bu mükemmel sonuçları almaktadır.

Üretim tamamen İtalya’da yapılmaktadır.Tüm üretim süreçleri, dikim, kaplama,ambalaj, kalite kontrol vs hepsi kalifiye personel tarafından yürütülmektedir.

Tüm üretim süreçleri ve kullanılan malzemeler çevreye saygılı ve çevrenin  korunması kriterlerini karşılamaktadır.

Desiree nin zengin döşemeli mobilya koleksiyonunda ev ve iş yerleri için koltuklar, kanepeler, çekyat, yataklar bulunmaktadır.

Her tasarım, arınmış bir konfor ve  çizgiler ve hacimler arasında tam bir denge içermektedir.

dfot

Porselen ilk kez ve yüzyıllar boyunca Çin’de üretilmiştir. Günümüzde Ming ve Qing Hanedanlığı zamanında üretilen vazo, kase, çanak gibi porselen parçalar koleksiyonerlerin vazgeçilmezleri arasındadır. Avrupa’nın ise porselenle tanışması 1100’lerde ipek ve baharat getiren tüccarlar sayesinde olmuştur.

Ancak başlarda porselen o kadar nadide ve pahalıdır ki, ancak çok varlıklı insanlar bu değerli objelerin sahibi olabilmişlerdir. Porselen objeler 1600’lü yıllarda Çin ve Avrupa arasındaki ticaretin yaygınlaşmasıyla, halk tarafından da erişilebilir olmuştur Tabi Avrupa’daki o dönem çay, kahve ve sıcak çikolata içme alışkanlığının da porselen kullanımının yaygınlaşmasında katkısı olduğu bir gerçek. 1575 yılında İtalya, Floransa’da Avrupa’nın ilk porselen fabrikası kurulmuştur.  İtalyanlar bu kadar hassas ve kırılgan bir madde olsa olsa midyeden üretilmiştir düşüncesiyle, ismini İtalyanca midye anlamına gelen porcellano koymuşlar. 1700’lerde ise Avrupa’nın pekçok kentinde üretilmeye başlanmıştır. İngiltere, Fransa, İtalya ve Almanya başlıca porselen üretimi yapan ülkeler arasındadır. Fransa’da başlarda porselen üretimi Sevres kasabasında yapılmaktaydı, bu nedenle parlak ve yoğun altın renkleriyle Sevres porselenleri dünyada ilk ünlenen Fransız markası olmuştur. 1700’lerin sonunda Limoges bölgesi yakınlarında porselenin hammaddesi kaolin rezervlerinin bulunması sonucunda üretim bu bölgeye kayar. Ve 1800’lü yıllarda Avrupa’nın en ünlü porselen üretim merkezi Limoges olur.

 

Pek çok konuda olduğu gibi Amerika’lı girişimciler atak davranmışlar ve bölgede, bugün dünyanın en popüler porselen markalarından biri olan Havilland porselenlerini kurarlar. Haviland porselenleri başlarda Amerika pazarına sofra takımları üretmek üzere kurulmuş olsa da, zaman içinde dünyanın en prestijli noktalarında satılan, birbirinden şık ve pahalı koleksiyonları olan bir marka halini almıştır. Osmanlı’da porselen geleneksel sanatlardan biri olmadığı için Avrupa’lı ülkelere kıyasla porselen tarihi oldukça yenidir. Ancak Osmanlı, Meissen firmasının önemli bir müşterisi olmuştur.

Hatta Meissen damgası haç figürünü anımsattığı için Osmanlı’ya ihraç edilen ürünlerde Merkür asası veya uçurtma motifi kullanılmıştır.

 

Almanya’da, bir kimyacının sert porselen imalatının formülünü çözmesiyle 1710 senesinde Meissen’de bir porselen fabrikası kurulur. Meissen porselenlerinin gerçek başarısı renk ve desenlerde boyamalarını yapan sanatçılarda saklıdır. Meissen porselen tarihine adını yazdıran 2 ünlü dekoratör vardır. Johann Herold, Avrupa’ya özgü dizaynların yanı sıra Çin ve Japon desenlerle, Johann Kaendler ise insan ve hayvan bibloları ile ünlenmiştir. İngiltere kemik porselen, yani

bone-china üretim merkezi olarak bilinir. En popüler markaları 1751 senesinde kurulan Worcester’dir.  Başlarda çoğunlukla Çin desenlerinde, sır altı mavi renkte üretim yapan firma, kemik porselen üretimine geçmesiyle çok renkli desenler ve renkler kullanmaya başlamıştır. Spode markası ise, 1800’lerde yeni bir kemik porselen hamuru geliştirmesiyle Worcester’e rakip olmuştur. Birbirinden değişik desenlere sahip olmasının yanısıra egzotik kuş modelleri en popüler olanlarıdır.

Günümüzün Modern Porselenleri

 

Teknolojinin ilerlemesiyle başta Amerika, Japonya ve Avrupa’da olmak üzere pekçok ülke porselen üretimini kolaylıkla yapabilir hale gelmiştir. Alman Rosenthhal, Japon Noritake, Amerikan Lenox firmaları en dikkat çekici markalar arasındadır. Tam da bu noktada Türk kadınlarının porselene olan ilgisinden bahsedebilliriz. Ülkemizde hemen her kadın porselenle evlenirken tanışır. Her gelin adayının porselen bir yemek takımı olmasına özen gösterilir.

Pek çok Avrupa ülkesinde gezeceğiniz müze ve saraylarda sergilenen nadide antika porselen parçalar görebilirsiniz. Ancak benim için bunun mabedi, Viyana’nın Hürrem Sultanı diyebileceğimiz İmparatoriçe Sisi’nin müzesidir. Sisi’nin gösterişli yaşamının hikayesinin anlatıldığı müzeye porselen mabedi desek yeridir. Birbirinden çok ve ihtişamlı porselen obje ve yemek takımları bu müzede sergileniyor.

 

Porselenden bahsedip de Herend’i anmasak olmazdı. Macar porselen firması Herend, dünyanın en bilinen ve yaygın porselen markalarından biridir. Kraliyet ailelerinin tercihi olarak da ün yapmıştır. Herend kendini yenileyen ve trendler takip eden bir porselen markasıdır. Pek çok farklı tasarımcıyla koleksiyonları bulunmaktadır. Ülkemizden ise, Osmanlı sanatı uzmanı Serdar Gülgün seneler önce Herend için Osmanlı temalı bir koleksiyon hazırlamıştı. Son yıllarda hayvan figürlü biblolarının koleksiyonerlerin favorisi olduğunu söyleyebiliriz.

dfot

 

Renklerin içinde kaybolmak…

31 Mayıs-1 Haziran tarihleri arasında süren Denver Tebeşir Festivali, her yıl olduğu gibi şehrin ünlü caddesi Larimer ve çevresini adeta bir tebeşir sanatı müzesine çevirdi.

Colorado eyaletinden iki yüzden fazla sanatçının katıldığı festivalde caddeler rengarenk sanat eserleriyle doldu. Sanatçıların  canlı bir müzik performansı sergilemesi gibi izleyenlerle bütünleşmesi, resim meydana çıktıkça duyulan heyecan ve paylaşım çok keyifli bir hafta sonu geçirmemize sebep oldu. Müzik, yemek, dans ve çeşitli etkinlikler festival havasını hepimize yaşattı. Katılımcılar profesyonel sanatçıların yanısıra amatörler ve sanat okulu öğrencileriydi. Çocuklar için de ayrı bir köşe düzenlenmişti. Miniklerin resimleri de oldukça eğlenceli ve yaratıcıydı. 3 gün boyunca zaman zaman hava şartları bozulsa bile şemsiyelerin altında resimler yapılmaya devam edildi. Festival sonunda süpürgelerin ucunda yok olacak olan bu sanata verilen emek, değer ve ciddiyet görülmeye değerdi. Umarım sizler de paylaştığım bu rengarenk dünyayı beğenirsiniz.

Tebeşir ile resim yapılması uzun saatler sürer ve göründüğü kadar basit değildir. İlk olarak sanatçı kalem ve kömür pastel kullanarak orantılı olarak orijinal resmin taslağını çizerek resme başlar. Sanatçı resmin katmanlarını yaratırken tebeşirle gölge, derinlik ve kontrast oluşturur. Akla gelen ilk şey, saatlerce süren uğraşıdan sonra resmin festival sonrasında yok olacağıdır, öyleyse bu uğraş nedendir? Aslında bu bir performans sanatıdır. Birçok sanatçı için, resim yapma sürecinde izleyenler ile kurulan diyalog bir resim yaratmak kadar tatmin edici olmaktadır. İnsanlar bir resmin oluşturulmasındaki bütün aşamaları, yaratılışından, renklendirilmesine, tasarım ve sonuca kadar tüm ilerleme aşamalarını festival süresince görebilirler.

Tarihsel olarak yerlere resim yapma sanatı, 16 yüzyıl Rönesansı’nda  İtalya’da sanatçıların kaldırımları tebeşir yardımıyla tuvale çevirmeleriyle sokak boyama sanatı olarak başlamıştır. Kiliselerin ön bahçelerinde, genellikle St.Mary’i resmettikleri için Madonnari olarak isimlendirilen bu sanatçılar, hem resim yaparak hem de harçlıklarını kazanarak seyahat ve özgürlüklerini elde ediyorlardı. Yüzyıllar boyunca Madonnari’ler İtalya’da şehirleri dolaşıp, tebeşir kullanarak her kaldırımı birer sanat eseri haline getirdiler. Çalışırken izleyenlerin bıraktıkları bahşişlerle veya beğenenlerin istedikleri resimleri çizerek geçimlerini kazandılar.   Ancak 2. Dünya Savaşı’nın zorlukları bu sanatçıların sayısını büyük ölçüde azalttı.  İtalya’da 1972’de Grazie di Curtatone isimli küçük bir kasabada ilk Uluslararası Sokak Boyama Yarışması’nın başlamasıyla bu sanat 400 yıl sonra tekrar ortaya çıktı ve yaygınlaştı. Bugün dünya çapında sanatçılar, yeni teknikler, yeni fikirlerle bu eski geleneği yaşatmaya devam ediyorlar. Yaz ayları boyunca dünyanın birçok yerinde, pekçok alanda yerleri boyama festivalleri düzenleniyor. Bunlardan biri de 2002 yılından beri süregelen Denver Chalk Festivali.  Festival, geleneksel eserlerin yanısıra modern parçalar, gerçeküstü tebeşir sanatı eserleri ve 3D resimlerle görenleri her zamanki gibi cezbetti.

Denver Tebeşir Festivali’nin bir özelliği de yeşili ve yeşil girişimciliği, nehirleri ve yaban hayatı koruması. Festival sonunda binlerce tebeşir kullanılarak yapılan herbir sanat eseri, özel sokak süpürgeleri kullanılarak temizlenmektedir.

Denver Tebeşir Sanat Festivali yeşil girişimi kucaklayan diğer yolları:

• Festival süresince kullanılan tüm karton, plastik ve camlar geri dönüşümlü.

• Festival süresince satıcılar geri dönüştürülmüş yemek takımı ve kağıt ürünleri kullanmakta.

• Gerekli güç kullanımını en aza indirdiği için dizel ile çalışan jeneratörler kullanılmış.

• Çok sayıda afiş ve malzemeleri geri dönüşümlü ve yeniden kullanılabilir olarak tercih edilmiş.

• Aynı zamanda çevre dostu olan sponsorlar ile çalışılmış.

 

dfot

B&B Italia

 

Piero Ambrognio Busnelli’nin girişimci sağduyusu ile 1966’da kurulan B&B Italia uluslar arası mobilya tasarımı alanında lider markalardan. Şirket Milano’nun kuzeyinde yer alıyor.

Kendilerini ürünleri ile İtalyan tasarım tarihini yazmaya adayarak başlamış, ve sürekli gelişen uluslar arası bir tasarım ekibiyle yollarına devam ediyorlar. Zevk, stil, teknoloji, yaratıcılık içeren başarı dolu bir maceraya atılmış olan şirketin İtalya’nın dünya çapında, sektördeki şöhretinde büyük payı var.

Uluslar arası bir marka haline gelen B&B Italia, yaşam alışkanlıkları ve gerekliliklerini hedef alan çağdaş tasarımlara imza atıyor. Sıra dışı kalitede, kendini güçlü şekilde belli eden, karakteristik, zamansız, elegan tasarımlarıyla, inovasyon ve endüstri alanındaki uzmanlıklarını da böylelikle gözler önüne sermiş oluyor.

Güçlü işbirlikleri, araştırmaya verdikleri önem, aktif sosyal girişimlerin sonucu ile oluşan iş prensipleri markanın DNAsını oluşturmuş.

Yüksek kalitede materyaller kullanılan tasarımlar meydana gelirken her aşaması titizlikle kontrol ediliyor. Her tasarımın kimliğinin altını çizecek mükemmellikle parçalar kullanılırken kullanıcının da tüm ihtiyaçları göz önünde bulunduruluyor.

Olağanüstü dayanıklılığı olan ürünlerin 10 yıl garantisi var. Zamanın ve trendlerin ötesindeki estetiği ile başarısını koruyan B&B Italia iç ve dış dekorasyonda kalıcı etkiler bırakmaya devam ediyor.

dfot

 

Enerjinin gündemi

Uluslararası Enerji ve Yönetimi Konferansı’nda belirlendi.

Uluslararası Enerji ve Yönetimi Konferansı (ICEM), İstanbul’da düzenlendi. Konferansın açılış konuşmasını İtalya’nın eski Başbakanlarından Lamberto Dini yaptı.

Enerji piyasasının önde gelen şirketlerinden Palmet Enerji A.Ş. 30. yılı kapsamında İstanbul Bilgi Üniversitesi ile beraber düzenlediği ve enerji sektörünün bugünü ve geleceğini global boyutta masaya yatırdığı “Uluslararası Enerji ve Yönetimi Konferansı” düzenledi. Tarihi Haliç kıyısında bulunan İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin santralistanbul Kampüsü’nde düzenlenen konferansa yurtiçi ve yurt dışından pek çok akademisyen katıldı. Bilimsel gelişmeler, yenilikler ve enerji yönetimi yöntemleri hakkında bilgilerini paylaşmak için enerji alanında çalışan araştırmacıları ve enerji sektöründeki kamu veya özel şirketleri bir araya getirmek konferansta bir araya geldi.

İtalya’nın eski Başbakanlarından Lamberto Dini ise önümüzdeki dönemde ülkelerin karşılaşabilecekleri sıkıntılara değindi. Dini, önümüzdeki dönemde endişelenilmesi gereken en büyük konunun enerji çıkmazı için yapılan çalışmalar olduğunu dile getirdi. Dini, konuşmasında arz ve talep dengesizliği, gelişmekte olan ülkelerin petrol stoklarının yeteri kadar olmaması ve bu nedenle dışa bağımlığının hala devam etmesi ve yanlış enerji kullanımının iklim bozukluğuna yol açması üçlü bir enerji çıkmazı olarak görülmektedir ifadesini kullandı.

Palmet Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Doğanay Samuray ise açılış konuşmasında; “Dünyanın ve Türkiye’nin en önemli konularından biri olan enerjiyi dünyanın dört bir yanından bu konferans için gelen çok kıymetli bilim insanlarının ve enerji sektör temsilcilerinin birikim ve tecrübeleri ışığında konuşuyoruz. Bugün geldiğimiz noktada, insanlığın enerji kaynaklarının doğru kullanımı konusunda sicili ne yazık ki çok da parlak değil. Bu nedenle sadece ülkemizin değil aslında tüm insanlığın geleceği adına, enerjiyi daha çok konuşmalı, tartışmalı, bilimsel platformlarda konuyu enine boyuna ele almamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle de, ülkemizde bir ilk olan Uluslararası Enerji ve Yönetimi Konferansı’nı çok önemsiyoruz. Bu gibi etkinliklerin üniversite-özel sektör ve kamu işbirliği ile artarak devam etmesini temenni ediyorum.” dedi

Düzenlenen bu akademik konferansın İstanbul Bilgi Üniversitesi açısından büyük önem taşıdığını belirten İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Remzi Sanver ise açılış konuşmasında; “Konferans bizim için önemli bir yıldönümüne denk geldi. İçinde bulunduğumuz bu tarihi santral, İstanbul’un ilk enerji santrali olma özelliğini taşıyor. Santralin hizmete girmesinin ardından tam 100 yıl geçti. Zamanla santral üretim anlamında önemini yitirdi. Bu noktada Enerji Bakanlığı’nın desteği ile enerji tesisini yeniden canlandırdık ve topluma kazandırdık. İlk elektrik üretiminden bu yana bir asır geçti, şimdi BİLGİ enerjisini eğitime dönüştürüyor. Bu yıl Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölümü’nün ilk mezunlarını verme mutluluğunu da yaşıyoruz. İstanbul’a, enerji sektörüne, Türkiye ekonomisine ve eğitim sistemimize İstanbul Bilgi Üniversitesi olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da destek vermeye devam edeceğiz” dedi.

İstanbul Bilgi Üniversitesi santral istanbul Kampüsü’nde “Enerji Müzesi” olarak hizmet veren İstanbul’un ilk enerji santralinin hizmete girmesinin 100. yılı. Tarih aynı zamanda üniversitenin Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölümü’nün ilk mezunlarını vereceği yıl olma özelliği de taşıdı.

1984 yılından beri faaliyet gösteren PALMET Şirketler Grubu, 90’lı yıllarda Türkiye genelinde başlatılan doğal gaz hat çalışmaları ile enerji sektörüne adım atmış; 2001’deki Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) kuruluşu ile birlikte Gebze ve Erzurum şehirlerinin Doğalgaz Dağıtım Lisansı İhalelerini alan PALGAZ ve PALEN şirketleri ile resmen enerji sektörünün ilk yatırımcılarından biri olmuştur.

Bugün ise PALMET ENERJİ’nin yürüttüğü faaliyetleri;

 

Şehiriçi doğalgaz dağıtımı (Gebze ve Erzurum),

Doğal gaz (LNG) ithalatı ve toptan satışı,

Elektrik üretimi,

Elektrik Ticareti

 

başlıkları ile özetlemek mümkündür.

PALMET ENERJİ, Gazport şirketini kurarak EPDK’dan aldığı Toptan Doğalgaz Satışı ve Spot LNG İthalatı Lisansı çerçevesinde, Türkiye’de enerji sektöründe oluşturulan liberal ekonomi içerisinde 2009 yılı itibariyle faaliyetlerine başlamıştır. Gazport şirketini takiben kurulan ve lisansını alan Gasline Doğalgaz Toptan Satış A.Ş. ise 2012 yılı itibariyle faaliyetlerine başlamıştır.

2009’da inşasını tamamlayarak devreye aldığı 60 MW gücündeki Delta Doğalgaz Kombine Çevrim Santrali’ne ilave olarak, 62 MW gücündeki ikinci doğalgaz kombine çevrim santrali olan ve Aydın – Çine OSB içerisinde yer alan Ales Doğalgaz Kombine Çevrim Santrali de Aralık 2012 itibariyle ticari faaliyetlerine başlamıştır. Diğer yandan Erzincan ilinde kuracağı 284 MW gücündeki Eriç Barajı ve HES Projesinin lisansını da almış ve mühendislik çalışmalarına hız vermiştir. Doğal gaz kombine çevrim santralleri ve HES projesi dışında PALMET ENERJİ bünyesindeki diğer firmalar ile Rüzgar Enerji Santrali ve Güneş Enerji Santrali projeleri için de çalışmalarını yürütmektedir.

2009 yılında 25. yaşını kutlayan PALMET, aynı yıl enerji sektöründeki yatırımlarını desteklemek amacıyla 5.000 MW hidroelektrik santrali kurulu gücüne sahip bir dünya devi olan Kanada şirketi Manitoba Hydro International ile Türkiye’de yeni bir ortaklık yapısı oluşturmuştur. Palmet-Manitoba Hyro International Mühendislik ve Müteahhitlik Ticaret A.Ş. (PMHI A.Ş.)  adı altında faaliyetlerini sürdürecek olan şirket; öncelikle PALMET ENERJİ tarafından devam ettirilen hidroelektrik enerji yatırımlarına yönelik planlama, fizibilite, projelendirme, yapım ve işletim hizmetleri verecektir.

PALMET ayrıca Palport Elektrik Tic. A.Ş.’yi kurmuş, 2010 yılı Aralık ayında aldığı Elektrik Toptan Satış lisansı ile toptan satış şirketlerinden nihai tüketiciye kadar geniş bir müşteri portföyüne elektrik arzına başlamıştır.

Palmet Enerji’nin Geleceğe Yönelik Amaçları:

 

• Enerji Piyasasında uzun vadeli yatırımlar gerçekleştirmek

 

• Temiz Çevre Dostu Teknoloji kullanımına önem vermek

 

• Eğitimli ve Uzman personeli ile hizmete devam etmek

 

• Uluslararası Ticaret ve Operasyonlarını genişletmek

 

• Operasyonlarını her yönde mümkün olan en yüksek kalite standartlarına ulaşmak için çaba göstermek

 

• En değerli varlıklarımızın abonelerimiz olduğu gerçeğini hiçbir zaman gözümüzden uzak tutmamak.

 

 

Kullandığımız elektrikli aletlerimiz hem en büyük yardımcılarımız, yanlış seçilirse en yakınımızdaki enerji düşmanlarımız.

Artık elektiikli aletlerin üzerindeki etiketlerden hepimiz haberdarız peki tam olarak ne anlama geldiklerini biliyor muyuz? Gelin hep birlikte bir üzerinden geçelim kafalarımız daha bir netleşsin. AB Enerji Verimliliği Etiketi sınıflandırması ile bir aletin yıllık enerji tüketimi bazında yedi gruptan oluşmaktadır. A harfi en düşük enerji tüketim sınıfını göstermektedir. A sınıfı bir elektrikli alet almanız durumunda ortalama enerji tüketiminden % 45 daha az enerji tüketecektir. Bazen enerji verimli aletler satın alırken daha fazla, bazen ise daha az ödenir. Fakat her iki durumda da enerji verimliliği uzun süre kullanımlarda tasarruf sağlar.

Aydınlatmalar

Evlerde aylık elektrik faturalarının yaklaşık %20’si aydınlatma amaçlı kullanıma aittir. Verimli aydınlatma hem faturalarda hem de gözlerde rahatlama sağlayacağından daha düşük faturalar ve daha kaliteli aydınlatma ile memnun edici sonuçlar elde edilecektir.

Aydınlatmada enerji tasarrufu, aydınlatmanın kalitesini düşürmeden iyi bir aydınlatmanın gereklerini yerine getirerek yapılmalıdır. Düşük verimli ışık kaynakları yerine yüksek verimli ışık kaynakları kullanılarak uygun aydınlatma ve enerji tasarrufu sağlanabilir.

En basit ve etkili yöntem kompakt Fluoresan Lamba kullanımının tercih edilmesidir.

Kompakt floresan lambalar konutlar ve ofisler için uygun olup, akkor lambaları kompakt fluoresan aydınlatmaya dönüştürmek kolaydır. Akkor lamba kullanılan hemen hemen her yerde kompakt fluoresan lambalar kullanılabilir. Örneğin 75 Watt’lık akkor flamanlı lamba yerine, 15 Watt’lık bir kompakt fluoresan lamba kullanarak, aynı aydınlatma %80 daha az enerji tüketerek elde edilir.

 

Aydınlatma ile evimizde alabileceğimiz diğer önlemleri de hızlıca bir sıralayacak olursak;

Eğer kullanıcının bütçesi bir defada bir çok floresan lamba almaya elvermezse, geride kalanları değiştirmek için aylık olarak sıraya konarak tamamlanması mümkündür.

 

Odadan ayrılırken lambalar kapatılmalıdır. Aile bireylerinin odadan ayrılırken lambaları kapatmalarını hatırlatacak notlar konması faydalı olacaktır.

 

Gün ışığından mümkün olduğunca faydalanılmalıdır. Odalar doğal aydınlık avantajını daha iyi kullanacak şekilde düzenlenmelidir. Pencere yakınına bir masa ve sandalye yerleştirerek elektrik faturalarında gerçek bir azalma sağlanabilir.

 

Dış kapı ışıldakları halojen lambalarla değiştirilebilir. 50-90 Watt’lık bir halojen lamba, iki kat fazla Watt’lı standart bir reflektör lamba yerine takılırsa yine aynı aydınlatma elde edilir.

 

Lambaların ve armatürlerin periyodik olarak bakımları yapılmalıdır. Aydınlatma sistemlerinin bakımları yapıldığında daha verimli olarak çalışırlar. İyi yapılmayan bakım sonucunda lamba üzerinde biriken tozlar faydalı ışık miktarını azaltır. Tozlanan armatür ışığın %50’sini yayar, %50’sini yutar.

 

Daha fazla ışığa ihtiyaç duyulan bölümlerde çok sayıda düşük güçlü lamba yerine daha yüksek güçlü tek bir lamba kullanmak daha verimli bir aydınlatma sağlar.

 

Devamı Gelecek….

dfot

 

Paola Lenti

Marka uluslar arası tasarım haftasında 2014 koleksiyonunu Milano’da tanıttı. Güzellik ve estetiğe verdikleri öncelik ile beraber, aynı zamanda çevre dostu ve eşsiz bir renk paletinden oluşan koleksiyonlar sunuyorlar. Doğa ve ürün arasında dengeli bir bağlantı kurmaya çalışıyorlar. Modern, fonksiyonel, sınırları olmayan özgün bir görünüme kavuşmuş tasarımlar ortaya çıkıyor.

Şirket yirminci yılında yeniden, basit, uzun ömürlü, elegan, fonksiyonel mobilya üretimi üzerine kurulmuş yaşam vizyonlarını tasdikliyor. Paola Lenti yıldönümlerinde çok önemli bir haber olarak, iç mekan dekorasyonu için de üretim yapacağının müjdesini verdi.Tasarımlardaki yaratıcılık ve kalite, yine yoğun çabalarının, girişimlerinin, verimli takım çalışmalarının ve her detaya gösterdikleri büyük özenin sonucu.

1994’ten beri Paola Lenti dinamik girişimci, araştırmaya ve denemeye dayalı, tasarım dünyasında kendilerini hızla geliştirmeye devam eden bir stratejiyi takip ediyor. Bir Paola Lenti kataloğunun sayfalarını çevirmek, önemli yeni tasarım düzenlemelerini keşfetmek, zıtlığın tamamlayıcı olduğu, eski, yeni, geleneksel, teknolojik, bütün kavramların iç içe geçtiğini görmeyi beraberinde getiriyor.

1994’ten beri Paola Lenti dinamik girişimci, araştırmaya ve denemeye dayalı, tasarım dünyasında kendilerini hızla geliştirmeye devam eden bir stratejiyi takip ediyor. Bir Paola Lenti kataloğunun sayfalarını çevirmek, önemli yeni tasarım düzenlemelerini keşfetmek, zıtlığın tamamlayıcı olduğu, eski, yeni, geleneksel, teknolojik, bütün kavramların iç içe geçtiğini görmeyi beraberinde getiriyor. Metal ve tahtayı dayanıklı olacak şekilde harmanlıyor. Modern ve rahat iç dekorasyon yeniliklerini bahçe mobilya tasarımlarına entegre ediyorlar. Her bir ürün, koleksiyonu orijinal yapan, formlardaki basitlik, materyaldeki yaratıcılık ile farklılığını ortaya koyuyor. Tüm parçalar kalitesi, fonksiyonelliği, renk ve estetiği ile zamansız olması için yaratılmış.

dfot

dfot

BABALAR GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN!

İyi bir babanız varsa, başka bir süper kahramana ihtiyacınız yok.

Dünyaya gelirken iyi bir aile ortamına doğmak, koşulsuz bir anne baba sevgisi, hesapsız/kitapsız bir aidiyet duygusu, yaşamımızdaki en büyük şansımız ya da şanssızlığımız olur. Hayatımızın daha en başından Ailemiz bir ömür değiştiremeyeceğimiz belki de tek gerçeğimiz olarak kucağımıza düşer doğar doğmaz ya da biz onların kucağına düşeriz. Öyle ya nasıl bir eş, nasıl bir dost, nasıl bir anne baba, hatta nasıl bir kardeş olacağımıza biz karar verebiliriz. Oysa ki anne baba ilişkilerimiz, bebeklikten itibaren ebebeynlerimizin kişiliklerinin birer aynasıdır. Korkuları, hayal kırıklıkları  mutlulukları, hayalleri  ve umutları doğrultusunda şekillendirdikleri bir hamurdur çocukluğumuz ve bir yetişkin olduğumuzda onlarla olan iletişimimiz.

Anneliği uzun uzun konuştuk geçen sayımızda, dünyanın en zor en keyifli sınavı diye. Peki ya babalık? Babalık üzerine birçok teori var, öğrenilen bir şey olduğu söyleniyor örneğin. Çocuk doğuran her kadın anne olur da ,çocuğu olan erkekler, baba rolünü üstlendikleri oranda baba olurlar denir mesela. İlkinin bile tartışmaya açık bir kavram olduğu dipnotuyla ikincisi konusunda hemfikiriz biz aslında. Siz ne dersiniz?

İyi baba olmak bilinçli bir seçim ve yalnızca güçlü kişiliklerin, alabildikleri zorlu bir karar bizce de. Babası tarafından çok sevilmek, olduğu gibi kabul edilmek, saygı ve destek görmek bir insana verilmiş en büyük lütuf. Neden mi? çünkü çocukluğunda süper kahramanı babası olan bir kişiyi, hayat ne kadar çok sınavdan geçirirse geçirsin, onun kendine ve iyiliğe olan inancını elinden alamaz da ondan. Süper kahramanlık dedik ama gerçek süper kahramanların bile işleri iyi bir babanınki kadar karmaşık ve zorlu değildir belki de. Düşünsenize bir yandan hayatın yükünü, endişelerini, git- gellerini göğüsleyip, ailenin huzurunu korumak adına birçoğunu onlara yansıtmadan atlatacaksınız. Diğer yandan işinizi gücünüzü kovalayacaksınız ama ailenizi de ihmal etmeyeceksiniz. Harekete geçiren, motive eden, zorluklar da  umut veren olacaksınız ama ayaklarınızda her zaman yere basacak. Çünkü ailenizin aldığı veya alamadığı tüm sonuçlarının sorumluluğunu omuzunuzda hissedeceksiniz.

İyi günler en kolayı mezuniyetler, düğünler, doğumlar vs, onlarda maddi manevi ayakta kalmak yorsa da bozmaz. Esas kötü günlerde, hastalıkta, büyük hatalarda en yalnız anlarında, belki içinizden “ben söylememiş miydim sana” diye haykırmak ya da üzüntüden kapanıp günlerce bağıra bağıra ağlamak gelirken dik durmak zor olanı. Elinden tutup, ya da çocuğunuzun sırtını sıvazlayıp “bugünler de geçecek, ben hep yanındayım” diyerek içinize atacaksınız kızgınlığınızı, kırgınlığınızı, belki de isyanınızı. Buna can mı dayanır? O can, iyi bir babanın canıysa dayanır. Çünkü biliyorsunuz ki siz yıkıldığınızda çocuğunuzun arkasını dayadığı dağ çöker, tutunduğu dal gider. İstifası da yok bu işin, emekliliği de, taili de pazarı da üstelik. Bir tür gönüllü askerlik, göğsünü hep sipher eden siz olacaksınız. Gerçekten dünyanın en ağır yaşam şartları.

Buna hangi başka süper kahraman dayanır siz söyleyin? Bizce Süpermen bu durumda ömür boyu gazeteci Clark Kent kalmayı tercih eder, örümcek adam, Bodrum’a yerleşip kendisine kaleye karşı bir dev ağ örerdi çoktan. Oysa bizim kahramanlarımız hep oradalar, onlar için bizim mağdur ya da mağrur, zengin ya da fakir, hasta ya da doktor olmamızın bir önemi yok. Onlar bizi sevip kollarlar bir ömür boyu, sadece biz olduğumuz ve onların sevgisine ve şevkatli kucaklarına bir ömür boyu ihtiyaç duyan sevgili yavruları olduğumuz için. Bazen dillerinin ucuna gelir keskin eleştiriler, susarlar. Akıl verirler bazen ama yargılamazlar; mutsuzluklarımızda bizden çok yıkılırlar ama belli etmezler. Çünkü onlar hayatımızın ete kemiğe bürünmüş süper kahramanları. Bir işaret yeter hep ordalar.  Biz söylemeyiz içimize atarız onlar bilirler, çünkü onların zihin okuma güçleri, duvarların içerisini gören gözleri, sessiz çığlıkları duyabilen kulakları, heniz olmamış olana hazırlanmak için gerekli olağanüstü hisleri var.

Alın size yeni bir teori o halde, baba olunmaz baba doğulur. Hayatınızdaki en sevgi dolu ve en güçlü kişilik, yaşınız ne olursa olsun hala babanızsa ve hayatta hala ve en çok ona güveniyorsanız sizin bir süper kahramana ihtiyacınız zaten yok. Doya doya ağlayabileceği bir baba omuzu dururken kim kırmızı bir pelerini ve duvarlara yapışan ağları tercih eder ki zaten?

Süper kahramanlar, pardon babalar, gününüz kutlu olsun!

SOMA’DA BABALAR GÜNÜ,
GERÇEK KAHRAMANLARA SAYGIYLA…

İçimiz acıdı, tek tek hikayelerini duyduğumuzda oradaki yavrular için. Kolay değil, bundan böyle babalar günü soğuk ve acı dolu mezar taşları demek, yarım kalmış anılar demek, bir yanı hep eksik yaşanacak buruk bir gelecek demek. Oysaki biz bu yazının devamını hazırladığımız sıralarda o babalar henüz hayattaydı. Değiştiremeyeceğimiz ve aslında bugüne kadar da hep bilip de bilmezden geldiğimiz acı gerçeklerin dayanılmaz çaresizliği ve utancıyla baş başayız o malum günden beri. Ne unuttur ki bir çocuğa babasızlığın çaresizliğini ve yalnızlığını? Adalet mi? Eğitimle ilgili göreceği destek mi? Ailesinin yalnız ve çaresiz kalmamış olduğunun hissettirilmesi mi? Belki hepsi, belki de hiçbiri. Bu sorunun tam bir cevabı yok.

Tek bir doğru var, onların süper kahramanları aslında hepimizinkilerden daha büyük bir kahramanlık hikayesi bıraktılar arkalarında. Her gün ölümle yüzyüze gelebilmek, evlatlarına sırf bir gelecek sunabilmek için kendinden vazgeçebilme erdeminde olmak, işte gerçek kahramanlık bu. Bu aynı zamanda, insanın kendinden çok şey bir şeyi, belki de tek şeyi sevebileceğinin en iyi kanıtı.

Gurura, fedakarlığa, emeğe adanmış hayatlardan daha büyük bir miras var mıdır insanın çocuğuna bırakacağı. Öyle kuru bir laftan ibaret değil Somalı çocuklar için “sana kurban olurum” sözü, onların babaları onlar için kendilerinden vazgeçtiler dile kolay. Keşke mecbur olmasalardı, bu bir kader olmasaydı o ayrı. Ama gerçek bu, onlar hergün o madene o şartlarda inerken akıllarına getirmek istemedikleri gerçeklerin çok da bilincindelerdi aslında . Kırgınlardı, öfkelilerdi belki de umutsuzlardı ama vazgeçmediler, vazgeçemediler. Evde umut dolu gözlerle onları bekleyen geleceklerini getirdiler akıllarına ve dişlerini sıktılar. Keşke sıkmak zorunda olmasalardı o ayrı…

Somalı kahramanlar sizin de babalar gününüz kutlu olsun! Evlatlarınız bu sevginin ve fedakarlığın hakkını verecektir rahat uyuyun. Çünkü onlar sizin çocuklarınız ve onları ne çok sevdiğinizi en iyi onlar biliyor. Bu yüzden başları hep dik gönülleri hep aydınlık olacak ve sizi hep gururlandıracaklar.

 

Babanıza Siemens ile ‘kahve keyfi’ni hediye edin

En güzel Babalar Günü hediye alternatiflerinden biri bu yıl da Siemens Ev Aletleri’nden geliyor. Siemens TE706209RW tam otomatik espresso ve kahve makinesi, babalarını bir gün değil her gün mutlu edecek hediyeyi arayanlara ideal bir çözüm sunuyor. Yenilikçi özellikleri ile dikkat çeken makine hızı, kullanım kolaylığı sunan özellikleri, hazırlanan kahveye lezzet katan fonksiyonları ile hiçbir babanın reddedemeyeceği bir hediye.

Starbucks’ta Yazın “Origin Espresso’su’’ Kenya’dan geliyor

Starbucks yazı, yeni tek kökenli kahvesi Kenya ile karşılıyor. Tadında belirgin turunçgil ve çalı meyveleri lezzetleri bulunduran Kenya, farklı tatlar arayan kahve tutkunlarını bekliyor. Dünyanın en kaliteli kahve çekirdeklerinden hazırladığı içecekleriyle misafirlerini ağırlayan Starbucks, yepyeni bir tatla kahve tutkunlarının karşısına çıkıyor.

Seyidoğlu’ndan sağlık ve gençlik dolu kavanoz

Seyidoğlu, tatlı ve baklava çeşitlerinin yanı sıra yöresel lezzetler grubunda da farklı seçenekler sunuyor. Bunlardan biri de Ballı Çerez ve Ballı Ezme. Süzme çiçek balına çeşitli çerezler eklenerek hazırlanan, bu ürünler tüm gün ihtiyacınız olan enerjiyi veriyor. Sağlık kaynağı bal ve fındık, fıstık, ceviz gibi çerezleri buluşturan bu karışım, hücre üretimi ve yenilenmesinde etkili olarak, gençlik veriyor. Hücre metabolizmasını düzenleyerek organ ve sistemlerin daha fonksiyonel çalışmasını sağlıyor.

BABALAR DA DEKORASYON SEVER

Dekorasyon severlerin ilgiyle takip ettiği Tepe Home’un yepyeni ürün gamında bu kez  Babalar’ın yüzü gülecek. Maskülen detaylar, siyahlar, metaller, saatler, mumlar ve  daha yüzlerce çeşit aksesuar ürünlerinin yanı sıra  mobilyalarda; tekli berjer koltuklar, geniş ayak uzatmalı L koltuklar, en sevdiği spor programlarını ve filmleri  izleyebileceği TV üniteleri ve yazın vazgeçilmezi  bahçe mobilyaları da  bulunuyor.

Tefal ile mutfakta babalar için yer açın

Barbekü keyfini evde yaşamak isteyenler için tasarlanan Tefal Optigrill, eti istenilen seviyede pişirme özelliği ile babaları da mutfakta usta bir şefe dönüştürüyor. Göstergenin değişen rengi ve sesli uyarı sistemi ile etin pişme kıvamının kolay anlaşılmasını sağlayan Optigrill, bu özelliği ile rakiplerinden sıyrılıyor. Kullanım kolaylığı ve profesyonel pişirme teknikleri ile tasarlanan akıllı ürün, Babalar Günü için de çok özel bir hediye alternatifi…

En “BABA” Hediye Yastık By Rıfat Özbek’ten

Babanız için farklı ve unutulmayacak bir hediye arayışındaysanız Yastık by Rıfat Özbek’in “Hot Spots” koleksiyonunda, birbirinden özel ve benzersiz tasarımlar sizleri bekliyor. İtalya’nın göz alıcı Amalfi kıyısını anımsatan Positano, Rio’nun ünlü plajlarından esinlenen karnaval desenli Ipanema, Küba’nın başkenti Havana’nın görkemini ön plana çıkartan Havana, Doğu Afrika’nın esrarengiz define adasını temsil eden Lamu, Yunan adalarına vurgu yapılan Patmos kategorilerinden seçeceğiniz yastıklarla babanıza özel bir hediye sunabilirsiniz.

PANASONIC’İN EN YENİ DAYANIKLI WINDOWS TOUGHPAD’İ HEM DAHA HIZLI HEM DE DAHA UZUN ÖMÜRLÜ!

Panasonic, dayanıklı Windows tablet ürünlerinden Toughpad FZ-G1’in yeni versiyonunu Hollanda’da düzenlenen Enterprise Mobility Exchange ‘de duyurdu. İnce, hafif ve tamamen dayanıklı olan 10,1” boyutundaki Windows 8.1 Pro Update tablet, mobil çalışma tarzını benimseyen şirketlerin iş ihtiyaçlarına yönelik talepleri göz önünde bulundurularak tasarlanmış bulunuyor.

NESPRESSO’DAN BABALAR GÜNÜ HEDİYELERİ

TAKIM RUHU SEVEN BABALARA NESPRESSO PIXIE

Kahve keyfini şık ve renkli tasarımlarıyla zenginleştiren Nespresso’nun tek tuşla espresso bazlı kahveleri hazırlayabilen Pixie kahve makinesi, boyutu ve yalın tasarımıyla hem ergonomik hem de çok şık. Pixie, kahve yapmak için hazır olduğu zamanı veya su haznesi boşsa doldurulması gerektiğini, endüstriyel tasarımla tam olarak bütünleşen ve değişen arka ışık renkleri sayesinde haber veriyor.

RENKLİ KİŞİLİKLİ BABALARA NESPRESSO INISSIA

Nespresso, gurme kahve dünyasına benzersiz bir giriş yapmak için tasarladığı yeni makinesi Inissia ile şık tasarımlı sadeliği eğlenceli renkler ile birleştirerek kahve deneyimini benzersiz bir keyfe dönüştürüyor. Babanızın renkli kimliğine hitap edecek geniş renk seçenekleri, kolay kullanımı ve sadeliği ile ön plana çıkan Inissia, bu Babalar Günü’nde anneniz için çok özel bir sürpriz olacak. Inissia, 19 bar basınç sistemi, 25 saniyelik ön ısınma süresi, programlanabilir kahve tuşları, 9 dakika ve 30 dakika olarak ayarlanabilir otomatik kapanma özelliği ve A enerji sınıfına dahil.

SPORTİF BABALARA EN GÜZEL HEDIYELER INTERSPORT’TA

Spor tutkunlarının tek adresi İntersport, Babalar Günü’nde babanıza armağan edebileceğiniz çok özel hediye seçenekleri sunuyor. Geniş ürün yelpazesiyle her zevke uygun sportif ürünler sunan İntersport’ta, babalar için hediye seçenekleri arasında spor ayakkabılar, eşofmanlar, t-shirtler ve aksesuarlar yer alıyor. Spor giyimden spor aksesuarlarına kadar aradığınız her şeyi bulabileceğiniz İntersport, aktif ve sportif stili benimseyen babalar için en doğru seçim olmaya devam ediyor. Columbia, McKinley markalarının günün her anında giyilebilecek birbirinden şık t-shirt ve pantolonları şık ve rahat giyimi tercih eden babalar için en güzel hediye alternatifi olacak. Puma’nın Ferrari koleksiyonu ise araba tutkunu babanız için vazgeçilmez bir hediye olacak.

KAHVE TUTKUNU BABALARA BRAUN SOMMELIER 

Babalar Günü’ne az kaldı. Siz de babanıza hem sevdiği, hem keyif aldığı hem de herkesten farklı bir hediye sunmak istiyorsanız Braun Sommelier filtre kahve makinası tam da size göre!  Kahve tutkunu babalara leziz tatlar sunacak modelde, kullanım kolaylığı sağlayacak fonksiyonel özellikler de bir arada!

Elinden her iş gelen babalara en güzel hediye

Eğer sizde benim babam dünyanın en becerikli babası ya da buna aday diyorsanız, bu Babalar Günü’nde ona işini kolaylaştıracak bir hediye vermeye ne dersiniz? Çünkü kullanımı son derece kolay olan hobi aletleri markası Dremel’in marifetli el motoru, marifetli babaların hayatını kolaylaştırmanın en pratik yolu…

Babalar Günü’nde Babanıza Logitech İle Futbol  Heyecanı Yaşatın

Eğer sizde benim babam dünyanın en becerikli babası ya da buna aday diyorsanız, bu Babalar Günü’nde ona işini kolaylaştıracak bir hediye vermeye ne dersiniz? Çünkü kullanımı son derece kolay olan hobi aletleri markası Dremel’in marifetli el motoru, marifetli babaların hayatını kolaylaştırmanın en pratik yolu…

SAMSONITE PROFESYONEL BABALARIN HAYATINI KOLAYLAŞTIRIYOR!

Trend yaratan seyahat çözümleri ile dünyanın en büyük bavul markası olan Samsonite, Avrupa’nın bir numaralı yeni nesil Pro-DLX4 iş koleksiyonunu tanıtıyor. Samsonite Pro-DLX4 koleksiyonu ile babasını unutulmaz bir hediye ile sevindirmek isteyenlerin ilk adresi oluyor. Samsonite’ın yeni Pro-DLX4 koleksiyonu özgün tasarımı ve düşünceli detayları ile sık sık seyahat eden profesyonel babaların ihtiyaçlarına mükemmel bir şekilde cevap veriyor.

BARBEKÜ TUTKUNU BABALAR İÇİN WEBER STEPHEN

Yoğun iş temposundan uzak, keyifli bir hafta sonu geçirmek için barbekü yapmak en güzel deşarj yöntemi. Her mevsim hayattan keyif almayı bilen babaların, ailesi ve sevdikleriyle bir araya gelmesini sağlayan Weber Stephen, babanız için en keyifli hediyeler arasında yer alıyor. Weber Genesis E-330 barbeküleri, birbirinden lezzetli etler pişirmenin yanı sıra, aileyi de bir araya getirerek sımsıcak bir bağ kurmanıza yardımcı. Gazlı barbeküler kategorisindeki Genesis E-330 ızgara tutkunlarının her ihtiyacını karşılar nitelikte.

BABANIZLA GEÇEN HER SANİYENİZ NACAR İLE DAHA ANLAMLI

Babalar günü yaklaşırken hediye telaşı başladı. Siz de bu Babalar Günü’nde ilk kahramanınız babanıza olan sevginizi benzersiz bir saat ile taçlandırın. Nacar Man Style serisi Sapphire modeli, Babalar Günü’nde en değerliniz babanıza sunabileceğiniz en güzel hediye seçenekleri arasında. Üstelik Nacar’ın Sapphire modeline eşlik eden, saatli kol düğmesi hediyesi ise hediyenizi taçlandırıyor. Tüm babalar için özel olacak saatli kol düğmeleri, babaların şıklıklarını tamamlayacak.

‘’TUNA EV BABALAR GÜNÜ’NE ÖZEL KOLTUK TASARLADI!’’ 

Tuna Ev, keyfine düşkün babalar için özel tasarladığı Bassia tekli koltukları ile en güzel hediye seçeneğini sizler için sunuyor. Farklı renk seçenekleri ile de göz kamaştıran Bassia koltuk babanızın keyifle televizyon izleyemesini, yorgunluğunu atabilmesini sağlayacak. Aynı zamanda  estetik görünümünün yanı sıra vücuda uyumlu ergonomik yapısı sayesinde babanız için farklı bir konfor deneyimi yaşatacak.

Marshall Hammerite ile hobi sever babalara keyifli boyamalar

“Renklendir Hayatı” sloganıyla insanların hayatına renk katan Marshall, Babalar Günü’nde zevkli bir boyama faaliyetiyle babalarınızı harekete geçirmeyi öneriyor. Paslı metallere bile doğrudan uygulanabilen üstün özellikli Marshall Hammerite ile babanıza bahçe ve balkon demirleri gibi pek çok metal eşyayı kolayca yenilemenin mutluluğunu armağan edebilirsiniz.

DEĞERLİ TÜM ZAMANLARIN HATRINA

İsviçre’nin öncü saat markası Movado, zengin koleksiyonunda yer alan Movado Red Label serisi ile Babalar Günü’nde hediye alternatiflerinde şık modellerden vazgeçemeyenler için oldukça çekici. Siz de “babamla geçen her saniye değerli” diyenlerdenseniz Babalar Günü’nde onu Movado Red Label serisi ile tanıştırabilirsiniz. Konkav noktalı siyah museum kadran, 42 mm çapı, siyah hakiki timsah derisi, kristal malzeme, paslanmaz çelik kasası 3 ATM su geçirmezlik özelliği ve İsviçre otomatik hareket özellikleriyle Movado Red Label serisi tam babanıza yakışacak kalite ve sağlamlıkta.

Şehirde yaz kaçamağının adresi, yine 360Suada Club olacak…

360 Suada Club ile beşinci yılında yaza merhaba…
Adaya giderken yanınıza alacağınız üç şey ne olurdu diye sorulsa, 360Suada Club için cevap ortada; sadece sevdiklerinizi alın yanınıza… 360 Suada Club’da muhteşem bir şampanyanın ve dünya mutfaklarından lezzetlerin ötesinde yaz coşkusuna yakışır bir ambiyans da sizleri bekliyor. Günlük rutin hayatımızda zaman zaman İstanbul’un ne kadar güzel bir şehir olduğunu unutuyoruz. Oysa ki tüm dünyanın kıskandığı güzelliklere sahibiz… Yeme-içme ve eğlence hayatında benzeri olmayan bir adayı da bu güzellikler arasında sayıyoruz. Denizin ortasında, şehirden uzak havasıyla 360 Suada Club, dünyada benzeri olmayan bir deneyim sunuyor. Hem ambiyansı hem de dünya mutfağından eşsiz lezzetleriyle 360 Suada Club şehir hayatına muhteşem bir mola veriyor.

Her gün açmaktan zevk alacağı bir Babalar Günü hediyesi

Babanıza iPad Air veya Retina ekranlı iPad mini hediye edin, her kullandığında daha da çok sevsin. Online satın alın, ücretsiz olarak kapınıza kadar gelsin. Veya Apple Store’u ziyaret edin, bir Uzman en uygun iPad’i seçmenize yardımcı olsun.

 

dfot