Evren Gül
“Şimdilerde sanat, hayatla daha iç içe ve gündelik. Pratik çözümleri hem çok, hem de sevimli. Bir bakıyorsunuz, işi sanatsal üretim olmayan herhangi birisi kendindeki yaratıcılığı işleterek kitaplığını tasarlamış, abajurunu tasarlamış, ya da defterini kendi yapmış. Bunlara baktığımızda şu an çağdaş sanatın verdiği vizyonun derin etkisini görüyorum.”
Son dönem resimlerinizin serüvenini anlatabilir misiniz?
Son dönem resimlerim Lokomotif Kültür Sanat Derneği’nin çağrısıyla katıldığım iç güç temalı sergi için verdiğim bir triptikten oluşuyor. Resimler adını Coen kardeşlerin son filmi “Sen Şarkılarını Söyle” den aldılar. Bütün sesini duyuramayıp hayallerinden vazgeçmeyenler ya da yazgılarına boyun eğip kendilerini yaşamaya devam edenler içindi. Gezi olaylarında İstiklal Caddesi’nde bir gencin gözaltına alınışı görüntüsünü merkezine alarak, bunun üzerine çeşitlemelerin yapıldığı bir çalışmaydı.
Sanat yaşamınızdaki değişim ve gelişiminizi anlatır mısınız?
Sanat yapma biçimim 2010 yazında değişti. Çünkü o zamana kadar Avrupa da ki çağdaş sanat vizyonundan haberim yoktu.
Yurt dışından gelen bazı dökümanlar bende bir formasyon oluşturdu ve bir sıçrama yaşadım. O zaman daha üç boyutlu ve farklı malzemelere açık düşünmeye başladım. Bu beni çok daha işlevsel ve geniş açılı kıldı.
Sizi tetikleyen unsurlar, ilham kaynaklarınız nelerdir?
Önceleri daha kişisel yaşantılar oluyordu ama şimdi doğa ve insan ağırlıklı. Mitler de çok etkiliyor.
Özellikle şu aralar şamanik, animist etkiler taşıyan kaynaklarla ilgiliyim. Fakat bu konuda söyleyebileceğim “şu mitleri okurum”, “bu yazarları okurum” olsun istemem. Bunlar var.
Örneğin Eliade’nin kitapları çok zengin.
Ama ben kendimi daha çok, bunları hem kültürde, hem de kendimde hissetmeye daha açık tutuyorum. Öğrenilenin ötesinde kalıyor birçok şey. Ben yaşamda ilerledikçe, doğayla, söylencelerle ve daha birçok şey ile kurduğumuz sessiz ve derin bağları daha çok duyumsamaya başladım. Ayrıca bir de okuduklarımı çizdiğim bir seri çalışmam var bu yüzden kültür diyebilirim.
Hayran olduğunuz sanatçılar ve eserleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Son dönemlerde Katharina Grosse ve David Richter’le çok ilgiliyim. Jenny Saville’nin ne kadar güçlü bir
deseni olduğunu son çalışmalarında anladım, beni çok etkiledi.
Anselm Kiefer‘den kendisinden sonraki kuşaklara çok şey kalacağından eminim. Anish Kapoor ise unutulmazdı.
Mutluluk ve sanat arasındaki ilişki nedir sizce?
Gitgide sanatçıların hayatta kalmak için çalıştıkları duygusu bende daha yoğun olmaya başladı. Sanırım sanatı izleyen için de, yapan için de bir arınma durumunun paylaşılıyor olması söz konusu.
Şimdilerde sanat, hayatla daha içiçe ve gündelik. Pratik çözümleri hem çok, hem de sevimli. Bir bakıyorsunuz, işi sanatsal üretim olmayan herhangi birisi kendindeki yaratıcılığı işleterek kitaplığını tasarlamış, abajurunu tasarlamış, ya da defterini kendi yapmış. Bunlara baktığımızda şu an çağdaş sanatın verdiği vizyonun derin etkisini görüyorum. Böyle şeyler herkesin değerini de, hayatı da daha hissedilir kılıyor. Bu noktada giderek sanatçının da diğer insanlardan farkı daha başka bir boyut kazanıyor. Belki de herkes kendi yaşamı ve alanında yaratıcı. Sezgiler gelişkin olduğu sürece sanatsal tutum bir çoğumuzu daha da saracak.
Sanatın insan yaşamındaki yeri nedir, ne olmalıdır?
Bunlar hakkında söylenecek mutlaka çok değerli hakikatler ve önermeler vardır ama bunIarı söyleyen ben olmak istemem. Başkalarının eğlencesi, estetik hazzı ya da yatırımı bir sanatçının tutunacak tek dalı olabiliyor. Ne diyeyim ben şimdi? Hep beraber bir şeyleri paylaşıyoruz, biz de işimizde gücümüzdeyiz. Ayrıca sanat ihtiyacının hissedildiği bir toplum olduğumuz söylenemez; bu yüzden insan bu tip sorularda, çok coşkulu şeyler söyleme konusunda pek motive olamıyor. Ben ancak sanatla uğraşan birisi olarak kendi penceremden konuşabilirim bu da böyle bir durumda da pek anlamlı kalmayacağı gibi didaktik kalır diye düşünüyorum.
Günümüz sanatı hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Sezdiğim ve duyduğum kadarıyla şu an çağdaş sanat tam tanımını bulmuş değil. Bir isim ve genç sanatçı patlaması var. Çok da üretim var. Sanat disiplinler arası büyük bir ifade alanına ve özgürlüğüne dönüştü. Yavaş yavaş başka bir şeye geçiyoruz ama ne olduğu tam olarak belli değil. Bu kadar çokluğun mutlaka eleştirilecek tarafları da vardır.
Bunlar piyasanın kendi iç sorunları. Ben dışındayım. Ben, insanda bir şeye dokunabilen, onda bir şeyi yerinden oynatan eserlere daha yakınım. Çok da anlatılabilir bir şey değil. Gerçek sanat deneyimi ve karşılaşmaları insanı değiştirir. Gördüğüm üretimler daha çok şaşırtıcılık ve eğlence üzerine; büyük yapımlar bile olsa daha çok efektiflik ön planda.
Sanat ve sanatçı tanımınız nedir?
Bu tanımları ben yapmasam:)
Kağıt üstü son çalışmaların “Okuduklarım, Çizdiklerim” hakkında neler söylemek istersin?
Bir dostum “okuduklarını çiz!” demişti. Ben, bu sözü dinledim ve bu çalışmaları üretmeye başladım. Bunlar aynı zamanda yaşam biçimimi de belgelemeye başlıyor ve bir çeşit günceye dönüşüyorlar. Bir tutku diyebilirim.