geleneksel

dfot

 

Paola Lenti

Marka uluslar arası tasarım haftasında 2014 koleksiyonunu Milano’da tanıttı. Güzellik ve estetiğe verdikleri öncelik ile beraber, aynı zamanda çevre dostu ve eşsiz bir renk paletinden oluşan koleksiyonlar sunuyorlar. Doğa ve ürün arasında dengeli bir bağlantı kurmaya çalışıyorlar. Modern, fonksiyonel, sınırları olmayan özgün bir görünüme kavuşmuş tasarımlar ortaya çıkıyor.

Şirket yirminci yılında yeniden, basit, uzun ömürlü, elegan, fonksiyonel mobilya üretimi üzerine kurulmuş yaşam vizyonlarını tasdikliyor. Paola Lenti yıldönümlerinde çok önemli bir haber olarak, iç mekan dekorasyonu için de üretim yapacağının müjdesini verdi.Tasarımlardaki yaratıcılık ve kalite, yine yoğun çabalarının, girişimlerinin, verimli takım çalışmalarının ve her detaya gösterdikleri büyük özenin sonucu.

1994’ten beri Paola Lenti dinamik girişimci, araştırmaya ve denemeye dayalı, tasarım dünyasında kendilerini hızla geliştirmeye devam eden bir stratejiyi takip ediyor. Bir Paola Lenti kataloğunun sayfalarını çevirmek, önemli yeni tasarım düzenlemelerini keşfetmek, zıtlığın tamamlayıcı olduğu, eski, yeni, geleneksel, teknolojik, bütün kavramların iç içe geçtiğini görmeyi beraberinde getiriyor.

1994’ten beri Paola Lenti dinamik girişimci, araştırmaya ve denemeye dayalı, tasarım dünyasında kendilerini hızla geliştirmeye devam eden bir stratejiyi takip ediyor. Bir Paola Lenti kataloğunun sayfalarını çevirmek, önemli yeni tasarım düzenlemelerini keşfetmek, zıtlığın tamamlayıcı olduğu, eski, yeni, geleneksel, teknolojik, bütün kavramların iç içe geçtiğini görmeyi beraberinde getiriyor. Metal ve tahtayı dayanıklı olacak şekilde harmanlıyor. Modern ve rahat iç dekorasyon yeniliklerini bahçe mobilya tasarımlarına entegre ediyorlar. Her bir ürün, koleksiyonu orijinal yapan, formlardaki basitlik, materyaldeki yaratıcılık ile farklılığını ortaya koyuyor. Tüm parçalar kalitesi, fonksiyonelliği, renk ve estetiği ile zamansız olması için yaratılmış.

dfot

dfot

 

Kır Evi Country Cottage Stili

Rahatlığı ön planda tutan, dingin ve huzurlu bir yaşam sunan, kendini tatile gitmiş gibi hisseden ve doğayla iç içe bir yaşam arayanların tercihidir . Country kırsal, yani geleneksel tarz dekorasyon demek; yaşanmışlık, yani bir eskiye gidiş, eski dönemi anımsatan objeler, eskitme masif mobilyalar, farklı bir romantizm, romantik sıcacık evler demektir. Kısacası modernin tam zıttı bir tarzı temsil eder, daha çok kır evi olarak biliniyor ve kökeni Fransa’ya dayanmaktadır. Amerikan Country,İngiliz Country ve Fransız Country en çok bilinenler arasındadır.

Gerçekte “kır evi tarzı” olarak benimsediğimiz hayatın içinden gelen bu stil, şehir yaşamından uzaklaşmak için sıcak ve davetkar havasıyla kucaklayıcı bir etki yaratmaktadır.. Konforlu, rahat, sıcak ve samimi, pastel veya toprak renklerinin hakim olduğu, yumuşak detaylara sahip mobilyalarla döşenmiş dekorasyon olarak tanımlanabilen Country tarzın doğum yeri Fransa olarak bilinmektedir. 17. ve 18. Yüzyılda Fransa dışında üretilen mobilyaları yapan marangozlar, saray ya da asiller için üretim yapmamaktaydılar. Bu nedenle onların ürettiği mobilyalarda daha basit malzemeler kullanılıp, işçilik daha basit tutulmaktaydı. Ahşap malzeme cilalanmak ya da yaldız kaplanmak yerine sadece boyanıp, kimi zaman kendi renginde bırakılmaktaydı. Kullanılan malzeme daha çok meşe, meyve ağaçları, ceviz ve bazen de maundu. Yüzeyler süslenmemekte, cilalanmamaktaydı ama biçim olarak mobilyalar asillerin evlerinden ilham alınmaktaydı. Paris’i hariç, Fransa’nın ‘Provans’ olarak adlandırılan bölgesinde üretilen mobilyaları ve mimariyi referans alan country stiline bugün beyaz mobilyalar, patine zeminler ve ahşap dokular eşlik ederek özellikle kır evi stili olarak bilinen stil günümüzde modern country olarak yeniden şekillendirilmektedir.

Country tarzı uygularken unutulmaması gereken ilk ve en önemli detay; sadelik, ferahlık ve samimiyettir. Daha çok pastel ve toprak renklerinin hakim olduğu ve ayrıca içine doğada bulunan renklerin estiği bir tarz olarak karşımıza çıkmaktadır.

Renk kullanımı

Bir kır stili olduğu için pencereden bakıldığında görülebilecek  tüm doğa renkleri ilham kaynağı olabilecektir. Yeşili, maviyi, çiçek renklerinin güneş ışığında biraz  soldurulduğunda oluşan bu mat renkler desenlerle birleştirilip kullanılır genellikle. Bunlar beyaz, krem veya toprak tonlarıyla kombinlenebilir, pastel renk tonları üzerinde gitmek harika sonuçlar verecektir.

Zemin beyaz, mobilyalar kahverengi, krem ya da toprak tonlarında kurgulandığında genel renk seçiminin yapılırken  aynı renk paleti üzerinde gidilmesi homojen bir etki verecektir. Kontrastlık oluşturulmak  istendiğinde, seçilecek rengin mekanda kargaşa yaratmaması için kontrastlık oranının birbirine yakın tutulması uygun olmaktadır. Evin tamamında ferah ve havadar bir ortam yaratmak için kesinlikle koyu kırmızı, koyu mor gibi tonlardan kaçmak gerekmektedir.

 

Mobilya seçimi

 

 

Country tarzda daha çok açık renkli ahşap malzemeler kullanılmaktadır. Doğal ahşaplar, ceviz, maun en fazla tercih edilenlerdendir. Ayrıca hasır ve bambu mobilyalar da özellikle kış bahçelerinde, teraslarda veya evin herhangi bir köşesinde kullanılabilmekte ve oldukça şık bir hava vermektedir. Büyük kanepeler, yumuşak sandalyeler, cilasız masif mobilyalar, antika objeler, ahşap sehpalar, masalar sayısı çok tutulmadan ve karmaşa yaratılmadan doğru konumlandırma ile bu tarz bir dekorasyonda yerini almaktadır. Tarzın koltukları oldukça geniş, oturma ve yaslanma yerleri tanımlanabilmektedir. Keskin değil yuvarlak hatlı mobilyalar daha sıcak ve samimi etki yaratmaktadır. Her ne kadar eskilerde kaldığı düşünülse de ahşap camlı bir vitrin bu tarzın tamamlayıcısı olmaktadır. Mobilyalarda el işçiliği çok önemlidir. Çok az da olsa oymalar kullanılır ama bu durum genel görünümün sadeliğini bozmamalıdır.

Country tarz bir dekorasyonda, yeniden kazanılmış mobilyalar ön plana çıkmaktadır. Aileden kalma bir konsol ya da eski bir ahşap ustasının elinde çıkmış yemek masası evin en önemli parçası haline gelebilmekte ve eski bir mobilya gerçek kullanımından başka bir amaçla yeni bir işlev kazandırılarak tarzın daha etkin olarak uygulanması mümkün olabilmektedir.

Yatak başı olarak ferforje kullanmak etkili olmaktadır. Beyaz ya da pastel tonlarda boyalı ve eskitmeli olarak kullanılabilir. Salon için ağaçtan bir yemek masası seçilebilir. Üzeri sıfır zımparalanmış ve cila atılmış modeller yerine direkt ağaç görünümlü ve mat cilaya sahip modellerle daha doğal bir görüntü yakalanabilir.

 

Kumaşlar

 

 

Koltuk ve sandalye döşemelerinde, yastıklarda daha çok pamuk, keten  kumaşlar tercih edilmelidir. Düz, çizgili, ekose veya çiçekli desenler birbiriyle kolaylıkla kombin edilebilir.

Minik çiçek desenli kumaşların düz ve açık tonlarda kumaşlarla birlikte kullanılması tavsiye edilir, son yıllarda ayrıca çiçeklilerin pastel baskın olmayan çizgili desenlerle de kullanımı artmıştır…Ayrıca çıkış noktası ile bağlantılı olarak lavanta, zeytin, üzüm ve kelebek desenleri tarza imza atmaktadır. Göz yormayan renklerden oluşturulacak bu desenler evin daimi baharda olmasını sağlayacaktır.

 

Aksesuarlar

 

 

Aksesuar denilince bu stilin iki ana kahramanı vardır; biri ferforje objeler diğeri ise hasır sepetler. Seramik ve topraktan yapılmış aksesuarlar da aralara serpiştirilebilir. Doğal olan her şeyin bu stilde yeri olduğu kesin. Ayrıca mutlaka abajur kullanılmalıdır. Sadece yatak odası için değil salon aydınlatması için de abajur stilin olmazsa olmazlarından biridir.

Büyüleyici porselen tabaklar, eski şapkalar, antika müzik aletleri, aileden kalma objeler, koleksiyon parçaları bu stilin en önemli aksesuarlarıdır. Desenli kırlentler bakır tencereler, hoş kokulu doğal sabunlar, saksılarda canlı çiçekler, yeşillikler dekorasyonu tamamlayan ince detaylardır. Bu tarzda bakırlar, çömlekler, döküm tencereler temel işlevlerinin yanı sıra birer dekorasyon objesine dönüşmektedir. Çekmece ve dolap diplerinde sergilenmeyi bekleyen aile yadigarı objeler, pastel tonlardaki ev tekstilleri ve taze çiçekler bu stilin anahtar parçalarındandır. Tarza uyumlu şamdanlar, mumluklar ve kuş kafesleri kalabalık yaratmamak şartıyla zeminde de kullanılabilmektedir.

 

 

Country tarzla uyumlu detaylar
Beyaz, krem mobilyalar ve özellikle eskitme mobilyalar
Evde bir yerlerde taze çiçek yada koltukta, minderde, perdede çiçekli desen
Bir kuş kafesi objesi, gösterişli şamdanlar, uzun zarif mumlar, fenerler…
Şömine, doğal taş duvar kaplaması
Rustik  taş desenler ve tuğlalar,
Ferforje objeler
Hasır sepetler, ahşap objeler

 

 

Country tarza asla uymayacak detaylar

 

Metal ve dijital objeler
Modern raflı duvar üniteleri
Ses sistemi, hoparlörleri vs gibi ev teknolojilerinin açıkta ve çok göz önünde olması,
Köşe koltuk takımları kullanılması
Lake, parlak kapaklı mutfak dolapları ve tezgahlar tercih edilmesi,
Düz hatlı, metal, modern avizeler, spotlar, aplikler seçilmesi, Fresh bir etki, pastoral bir hava ve romantik çağrışımlar için bu yaz evinizde tam da country tarz uygulama zamanıdır.

dfoit_mayis

 

Ambiente’den Büyüleyici Sofra Tasarımları
Messe Frankfurt tarafından 7-11 Şubat tarihleri arasında düzenlenen Ambiente Fuarı ‘Dining’ bölümündeki sofra tasarımlarıyla göz doldurdu. Birbirinden çarpıcı markaların şık sunumlarına sahne olan fuar sofra tasarımı konusunda yeni trendleri ve fikirleri bulabileceğiniz harika bir şov.

Mateus
Mateus; kültüründe seramiğin köklü ve tarihsel bir yeri olan Portekiz ile moda ve tasarıma geniş ilgi duyulan İsveç’ten ideal bir kombinasyon sunuyor.
Tümü el yapımı olan ürünlerin her biri Portekizli usta zanaatkarların kişisel dokunuşunu taşıyan nadide parçalar. Tasarımların bu kalıcı niteliği, her özel durumda mükemmeli yakalayacak sonsuz bir kombinasyon yelpazesi sunuyor.

Villeroy Boch
Tasarımlarında ‘duygusal sadelik’ mottosuyla öne çıkan Villeroy Boch ‘New Wave’ serisini Ambiente fuarında tanıttı. Bu yılın trendleri arasında yer alan ‘seyahat’ temasına vurgu yapan marka Paris’ten Rio de Janerio’ya, Tokyo’dan Sydney’e kadar dünyanın en güzel kentlerini ‘New Wave Cities of the World’ adlı serisine taşımış.

Vista Alegre Atlantis
1824 yılında Portekiz’de kurulan porselen fabrikalarıyla bu sektöre adım atan Vista Alegre Atlantis hem porselen, hem cam tasarımı ve üretimi yapıyor. Firmanın 2014 ana koleksiyonunda, iki yüzyıla yaklaşan marka mirasındaki klasik unsurları porselen ve cam sanatında tarih ve deneyimden gelen bir koleksiyonda en yenilikçi uluslararası tasarımcıların elinde şaşırtıcı bir yeniden yorumunu sunuyor.

Royal Albert
Miranda Kerr, Royal Albert markasının ruhunu ve doğasını mükemmel olarak bütünleştirdi. Özgür ruhlu modern kadını yansıtan tasarımlar şimdiden incecik bone china çay takımı ve hediyeliklerde görülmeye başladı. Yemekli çaylar tüm dünyada popüler trendler arasında yer almaya devam ederken bu geleneksel İngiliz eğlencesine yaratıcı dönüşümler getirecek arayışlar da sürdürüyor. Miranda Kerr for Royal Albert, manken adımlarının cazibesini öğle sonrasındaki çaylara taşırken moda tutkunlarına kendi evlerinde gözde bir yemekli çay seçeneği sunuyor. Miranda Kerr, Royal Albert ile ortaklığı hakkında şunları söyledi, “İlk koleksiyonumu tasarlamaktan, doğaya duyduğum aşktan aldığım ilhamın, bahçemdeki renklerin, yolculuklarımın, hatta büyükannemin kendi Royal Albert çay takımından süzülen anıların hepsinin burada toplanmasından büyük heyecan duyuyorum’. Royal Albert için bu işbirliği, markanın gerçek kimliğini eğlenceli ve modern bir koleksiyonla tüm kitlesine yansıttığı harika bir fırsat oluşturuyor.

Nude
Şişecam Topluluğu’nun ilk global tasarım markası olan Nude Ron Arad, Rony Plesl ve Alev Ebüzziya’nın da aralarında olduğu dünyanın saygın tasarımcılarının birbirinden özel tasarım parçaları ile dikkat çekiyor. Markanın yalınlıkla tasarım zevkini buluşturan ev akseuarları koleksiyonu görülmeye değer.

Pordamsa
1976’da İspanya’nın geleneksel seramik bölgesi olan La Bisbal d’Empordà kurulan Pordamsa porselen üretimi ve pazarlaması yapan büyük bir firma.
Uluslararası arenada modern ve fonksiyonel tasarımlarını ulaşılabilir fiyatlarla tüketiciye sunmaktan gurur duyan Pordamsa masaüstü ve mutfak aksesuarları,cam eşya,çatal-bıçak takımı,banyo aksesuarları ve hediyelik eşya gibi pek çok alanda birbirinden şık tasarımlarıyla dikkat çekiyor.
dfoit_mayis

dergi_form_nisan

 

Çikolata Dükkanı

Kaç yılında kurulduğunun, köklerinin kimlere ya da nelere dayandığının, hangi ünlü isimlerin alışveriş yaptığının hiç mi hiç öneminin olmadığı bir yer burası…
“Küçük bir dükkanım olsun, içinde çeşit çeşit çikolatalarım olsun, müşterilerimle ilişkim ahbaplık üzerine olsun, bir mahallem olsun ve ben de o mahallenin herkesi tanıyan esnafı olayım.” düşüncesinin bir ürünü Çikolata Dükkanı.
Dükkan sahibi Yılmaz CİHAN, içinde bulunduğu toplumun asgari beklentilerini yerine getirmiş. Lise, Üniversite, Yüksek Lisans ve ardından iyi bir şirketin iyi bir pozisyonunda iş… Ancak bu döngü içinde yer almak hiçbir zaman CİHAN’ ın hayali olmamış. Hayallerine kavuşmak için emekli olmayı beklemek yerine; 9:00 akşam 18:00 iş temposunun ve gereğinden stresli plaza hayatının kendisi için uygun olmadığına karar verip, Çikolata Dükkanı’ nı hayata geçirmiş.
Bugün hem Modalı’ lar hem de Moda ziyaretçileri tarafından sık sık ziyaret ediliyor Çikolata Dükkanı. İçinde yaklaşık 50 çeşit çikolata bulunuyor ve her geçen gün yeni çikolata reçeteleri deneniyor. Dükkanda vakit geçirmek isteyen ziyaretçiler için de sıcak çikolata ve taze çekilmiş türk kahvesi servisi yapılıyor.
Klişeleşmiş beklentilere karşı duruşun bir sembolü olmak istiyor Çikolata Dükkanı. Bu yüzden, franchising, bayilik, şubeleşme gibi kavramlar bu iş yerinin lugatında yer almıyor. Modern ticaretin acımasız şartlarına; geleneksel ticaretin dedelerimizden öğrendiğimiz içtenliğiyle karşılık veriyor.
Caferağa Mah. Yeni Fikir Sk. No: 1 Kadıköy / İstanbul

 

dergi_form_nisan

dfot

 

steelcucine

Steel Kuzine geleneksellik ve modernizmin tam ortasındadır. Lüks mutfak ve tasarımın tüm tutkunlarına özel nesneler sunmakta.

dfot

 

Yakın tarihimizden hüzün dolu bir hikayenin sessiz ve görkemli başrol oyuncusu…

Büyükada’nın Manastır Tepesi’nde yer alan Rum Yetimhanesi, 1898-1899 yılları arasında  Fransızlar  tarafından otel olarak inşa edilmiştir o dönem için, Avrupa’nın bilinen en büyük ahşap binası olarak kabul edilmekte idi. Aynı zamanda dünyanın ilk çok katlı ahşap yapısı olma özelliğini de taşır. Mimarı, dönemin önemli mimarlarından Alexandre Vallaury’dir.

Ünlü mimar, bu yapıyı tasarlarken yerel dokuya ve kültüre uygun mimari unsurları öne çıkarmış ve coğrafyanın geleneksel yapı malzemesi olan ahşaba projede özel olarak yer vermiştir. Başlangıçta Güney Fransa’dakilere benzere bir casino-hotel olarak kullanılması öngörülmüştü. Ne var ki casino-hotel anlayışı Osmanlı yönetiminin örf ve adetlerine ters düştüğü için gerekli izin alınamamış ve  bina satışa çıkarılmış. Bunun üzerine yarım kalmış haliyle Balıklı Rum yetimhanesinin kullanımı için dönemin en zengin Rum ailelerinden olan Andreas Syngros Vakfı tarafından 15 bin Osmanlı lirası karşılığında satın alınmıştır. Diğer zengin bir Rum ailesi olan Zarifis’lerin ve Abdülhamit’in de katkıları ile bina, Balıklı Rum hastanesinde barınan kimsesiz Rum çocuklarına hizmet vermesi için Rum patrikhanesinin himayesine verilmiştir. Bina, 21 Mayıs 1903’te Sultan Abdülhamit’in ve dönemin Patriki 3. İoakim’in de hazır bulunduğu bir törenle yetimhane olarak hizmete açılmıştır.

206 odadan, büyük bir mutfaktan, görkemli bir kütüphaneden meydana gelen kurum, 15 kişilik personelle idare ediliyordu. Yatakhanelerin yanı sıra ilkokul ve çeşitli meslek okulları da içinde barındıran bir eğitim kampüsüydü aslında. İlkokulda 3 Rum, 2 Türk öğretmen ders veriyordu.

Kimsesiz çocuklar ilkokulu bitirdikten sonra, aynı bina içerisinde  yer alan sanat okuluna da gidebiliyor; burada da piyasada kendisine bir iş bulacak şekilde çeşitli meslekler öğreniyordu.Yetimhane, 21 Nisan 1964’te Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından kapatılmıştır. O tarihte yetimhanede barınan ve eğitim gören çocuklar Büyükada’nın Aghios Nikolaos kilisesine nakil edilmiştir.

Büyükada’daki Rum Yetimhanesi, kapatıldığı 1964 yılından sonra kaderine terk edildi. Uzun yıllar bakımsız kalan binanın büyük ahşap çatısı, bakımsızlık yüzünden büyük ölçüde çökmüş, camları kırılmış, ahşap zeminlerde ise aşağı katlara doğru göçmeler oluşmuştur. Tapusu yıllar sonra tekrar Patrikhane’ye devredilen yetimhanenin tekrar koruma ve renuvasyona alındığı dışında pek de fazla bilgi yok elimizde.

 

Büyükada Rum Yetimhanesinin bilene teknik özellikleri de şöyle özetlenebilir; ahşap karkas sistemde inşa edilmiş yapı, yan bölümlerinde 6, diğer cephelerde ise 5 katlı olarak  tasarlanmış. Binanın içindeki etkiliyeici detaylara rağmen dış cephe mimarisinde olabildiğince sade bir tarz benimsenmiş. Birbiri üzerine tekrarlanan çıkmalar ile cephelere hareketlilik getirilmeye çalışılmış. Tiyatro salonundaki iç mekân ahşap süslemedeki abartılı  detaylara karşılık, diğer iç mekânlarda yalın bir mimari hakim.

Büyükada’nın tepesine bakıldığında hemen göze çarpan Büyükada Rum Yetimhanesi bahçesinde önceleri idare binası olarak inşa edilen, daha sonraları ise ilkokul olarak kullanılan ek bir bina mevcut.

 

Bir zamanlar içerisinde çocuk kahkahalarının eksik olmadığı bu yapının yatak odaları, derslikleri, yemekhane ve tiyatro salonu aradan geçen zaman içerisinde malesef yıllara teslim olmuş. Öğrencilerin yıllar önce duvarlara yazdığı yazıları gördüğünde ise insanın gözleri doluyor. Yapının içine girer girmez bugünkü okullarda bile bulunmayan, devasa bir tiyatro salonuyla karşılaşıyor ziyaretçiler, burası insanın gerçeklik duygusunu zorlayacak derecede güzel ve bir o kadar da yalnız. Muhteşem bir dekoru veya özenle hazırlanmış bir film setini hatırlatan duvarlar hem büyük bir gurur, hem de bir o kadar keskin bir küskünlükle selamlıyor bizleri. Bu terkedilmişliğe ve sahipsizliğe sessiz çığlıklar yükseliyor sanki duvarlardan.

 

Ziya TACİR

14 Şubat 1968 de İstanbul’da doğdu.

Ortaokul ve liseyi İstanbul’da bitirdikten sonra 1984 yılında girdiği İstanbul Teknik Üniversitesi işletme Mühendisliği bölümünden 1988 yılında mezun oldu.

Sonrasında Saint Mary’s College of California Üniversitesi’ nde İş İdaresi Yüksek Lisans – MBA derecesi aldı.

1991 yılından günümüze kadar, aile iştirakleri olan şirketlerde üst düzey yönetici olarak çalışma hayatına devam etmektedir. Evli ve tek çocuk sahibidir.

Fotoğraf hayatına 1999 yılında başlamıştır. İlerleyen yıllarda mimari fotoğraf çekimlerinde yoğunlaşmıştır. Mimari açıdan önemli yapıların iç ve dış mekanları, günümüz metropollerinin sunduğu manzaralar, sanayi ve üretim tesislerinin sunduğu görüntüler en önemli ilgi alanıdır.

Solo Sergileri

2013 Rum Yetimhanesi, MERKUR Sanat Galerisi 2011 Bomonti, MERKUR Sanat Galerisi

Grup Sergileri

2013 Abu Dhabi Art, Artists’ Waves

2013 8. Contemporary Istanbul, MERKUR Sanat Galerisi 2013 Inside, MERKUR Sanat Galerisi

2012 7. Contemporary Istanbul, MERKUR Sanat Galerisi 2011 6.Contemporary Istanbul, MERKUR Sanat Galerisi

dfot

Göl Evi

Geleneksel, modern ve göle nazır…

Tüm bu sözcükler Kuzey California’daki evin tarzını anlatıyor…

Ev sahipleri 2013 yılının Ağustos ayında taşınmışlar buraya. Bu evi tercih etmelerinin başlıca sebebi, evin Neusen nehrinin bir parçası olan Wellington gölünün kenarında yer alması ve bir court içinde yer alması olmuş.  Emlak işi yapan ve Ballo Reality’nin sahipleri olan çift evlerini tasarlarken, yaşam biçimleri hakkında net kararlar almışlar. Başlangıçta pratik ve işlevsel olduğu kadar sade bir mekan yaratılma fikrinden yola çıkılmış. Tüm dekorasyon süreci ise 9 hafta gibi kısa bir zaman diliminde tamamlanmış. Giriş kapısının önceleri küçük olan basamaklı bölümü, genişletilmiş ve üzeri çatı ile örtülerek giriş vurgulanmış. Ön giriş, rustik görünümlü bir kapı ile yenilenmiş ve veranda zemini taş ile kaplanmış. Kapıdan içeri girdiğinizde üst kata çıkan merdiven ve iki kat yüksekliğindeki galeri sizi karşılıyor. Merdiven basamakları da parke ile aynı renkte devam ederek, zemin renk bütünlüğü koruyor.

Evin üst katını sadece yatak bölümüne ayıran çift, giriş katını ise ortak bir yaşam alanı olarak düzenlemiş. Böylece aile bireylerinin istedikleri zaman ayrı ayrı, istediklerindeyse rahatça bir arada vakit geçirecekleri çok alternatifli geniş ve konforlu bir yaşam alanı oluşmuş.

Salon ve mutfağı ayıran tüm ara duvarlar yıkılmış, açık plan bir giriş katı tasarlanmış.  Renovasyon öncesi salonun göle bakan duvarı üzerinde yer alan şömine, manzarayı kesmeyecek şekilde manzaraya sırtını dönmüş. Şöminenin taşı, Best Tile firması tarafından Türkiye’den ithal edilmiş ve Bursa beji taş gelenekselin aksine düşey olarak döşenmiş. Tv, şömine üzerinde değerlendirilmiş. Binanın göle bakan dış duvarları yıkılarak, mekan genişletilmiş ve boydan boya cam doğramalarla gölle iç içe yaşam alanı yaratılmış. Evin dış kapısından içeri adım attığınız andan itibaren göl ve bahçenin bitki örtüsü adeta evin içinde yer alıyor. Antre, yaşam alanı, yemek bölümü, mutfak ve çalışma odası gölün bir parçası haline gelmiş. Giriş katta mekanlar arasındaki tek kapı, çalışma odasıyla salonu ayıran kapılar. Üç kişilik ailenin duvarlar olmaksızın, her mekandan birbirlerini görebilmeleri bilinçlice tasarlanmış.  250 metrekarelik evin yerden tavana kadar uzanan pencerelerinden süzülen günışığı, evde saat başı değişen bir renk skalası yaratıyor.  Evde sadeliği ve manzarayı vurgulayan en önemli özellik pencerelerde perde kullanılmamış olması. Geleneksel Amerikan evinin kendi mimarisinden gelen estetiği, Türkiye’den gelen aksesuarlar ile kombine edilmiş. Thomasville markalı salon mobilyaları, el dokuması Türk halısı ile renklenmiş. Duvardaki tablolar, özellikle bisikletli olan ev sahiplerine yaşadıkları her evde arkadaşlık etmiş.  Pier One’dan alınan metalden yapılmış üç parça heykelimsi tablolar çok şık.

Zemine uygulanan strand Bamboo koyu renk parke, mekanın beyaz duvarları ile sıcak bir harmoni yaratmış. Salon ile paralel çizgide tasarlanan yemek bölümünde olabildiğince az aksesuar kullanılarak aydınlatmalar ön plana çıkarılmış. Yemek bölümünde ise Türk motifleri duvara asılı pano ile vurgulanmış.

Evde en çok vakit geçirilen yerlerden biri çalışma odası. Real Estate işiyle uğraşan ev sahiplerinin dekorasyon deneyimi, müşterilerinden gelen renovasyon talepleri sebebiyle pek çok eve de imza atmış olmalarından geliyor.

Mutfak, Stone City Design Center tarafından tümüyle açık renkte yenilenmiş. Duvarda, doğu formları taşıyan cam seramikler kullanılmış. Mutfak tezgahı ise granit. Ev sahibesi yemek pişirmeyi çok seviyor. Onun için, ev yaşamından zevk almanın bir parçası da bu.  Bu sebeple profesyonel kategoride gazla çalışan Kenmoor marka fırın tercih etmiş. Buzdolabı yine Kenmoor. Paslanmaz çelik mutfak cihazları, lake dolaplara inat parıldıyor. Aile, mutfağın ortasında yer alan adada vakitlerinin çoğunu geçiriyorlar. Burası adeta bir buluşma noktası.Başkası olsa buraya bir masa ve dört sandalye yerleştirirdi. Oysa ev sahibesi çok daha rahat ve işlevsel bir mutfak istemiş.

Mutfaktan, verandaya açılan kapı, sizi her daim manzaraya çağırıyor. Üzeri çatı ile kapalı olan ahşap veranda, serin günlerde de davetkar gözüküyor. Evin şanslı kedisi Pati unutulmamış ve onun için verandaya açılan özel bir kedi kapısı yapılmış.