Paylaşmak Güzel
Sosyal medya bizi çok “paylaşımcı” yaptı. Bu güzel bir şey yanlış anlama olmasın eleştirmiyorum. Yediğimizi, içtiğimizi, tatilimizi, yeni kıyafetimizi hatta siyasi görüşümüzü ve boykotlarımızı paylaşıp duruyoruz bonkörce. Bunun kötü bir yanı yok bence, hayatımızın parçası onlar da. Bu paylaşımlara göre, hepimiz acayip entellektüel, sonuna kadar siyasi duruşu olan, zayıf, güzel, bol bol gezen, güzel yemekler yiyen sürekli yeni yerler keşfeden insanlarız. Ve hayatımızı paylaşıyoruz, ne var bunda diye de düşünülebilir.
Soru şu; paylaşıyor muyuz gerçekten? Yanlış anlama olmasın onlar da biziz buna bir itirazım yok, sadece o anlardan ibaret değiliz. En az bir kişi olsun varsa yakınınızda; hayatla ilgili kaygılarımızı, kendimizi zayıf hissettiğimiz çirkin hissettiğimiz anları bilen sıkıntı yok. Gerçekleştirmekte geciktiğimiz tutku ve hayallerimiz için omuzunda ağladığınız, daha da zoru peşine düştüğümüz tutkularımız için sıkı bedeller ödediğimizi anlatırken sırtımızı sıvazlayacak sıkı bir dost varsa etrafınızda hala çok geç değil. Aptallıklarımızda, kayıp ya da başarısızlıklarımızda birbirimiz için ağlayabiliyorsak naifçe, harekete geçebiliyorsak birimiz haksızlığa uğradığında düşünmeden asıl bu anlar paylaşmalık bence. İçimizden geldiği için sırf bir imkanımızı paylaşıp dostlarımızı durduk yere sevindirirken elimiz titremiyorsa paylaşacak çok şeyimiz var demek ki gerçekten.
Tırmanırken değil merdivenleri, ayağınız tökezlediğinde veya yüksekten korkup duraksadığınızda, yani çok da fotoğraf çektirmeyi tercih etmeyeceğimiz anlarda (“paylaş” butonu yokken etrafta kısacası) sessiz çığlığınızı duyup paylaşanınız varsa ne mutlu size.
Çünkü paylaşmak güzel…